Cinsel Sorunlar Nedeniyle Boşanma

Cinsel Sorunlar Nedeniyle Boşanma

Evlilik birliğinde yaşanan cinsel sorunlar tarafların duygusal olarak da yıpranmasına neden olan problemlerdir. Evlilik birliğinde sadakat yükümlülüğü cinsel sadakati de içermektedir. Bu nedenle taraflar arasında yaşanan cinsel sorunlar da boşanma nedeni oluşturabilmektedir. Yazımızda taraflar arasında yaşanan hangi cinsel problemlerin boşanma nedeni oluşturabileceğinden, eşler arasında cinsel ilişki kurulamaması, sorunların bulunması halinde tedaviden kaçınılması hallerinin boşanma davasına olan etkisiyle ilgili ayrıntılı bilgi vermeye çalışacağız. Ayrıca kadının veya erkeğin cinsel ilişkiden kaçınması durumunun boşanma davasına etkisini yargıtay kararları ışığında inceleyeceğiz. Cinsel sorunlar dışında cinsel sırların açıklanması durumunu ve taraflarda bulunan cinsel hastalıkların boşanma davasında boşanma nedeni olarak öne sürülme durumuna ilişkin aydınlatıcı bilgiler vermeyi hedefliyoruz.

Cinsel sorunlar nedeniyle boşanma

Evlilik birliğinde cinsel sorunların yaşanması tarafları duygusal açıdan zorlayarak taraflar arasında daha fazla sorun oluşmasına davetiye hazırlamaktadır. Taraflar arasında cinsel sorunların bulunması kanunda özel bir boşanma sebebi olarak düzenlenmemiş olsa da evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle açılacak boşanma davasında cinsel şiddet kapsamında değerlendirildiğinden boşanma sebebi olarak öne sürülebilir. Taraflar arasındaki cinsel sorunları sadece cinsel ilişkinin kurulamaması ya da cinsel ilişkiden kaçınılması olarak sınırlandırmamak gereklidir. Taraflar arasında cinsel mahremiyetin ihlali veya cinsellikte talep edilen farklı istekler de cinsel sorunlar kapsamındadır.

Taraflar arasında cinsel sorunların olması başlı başına bir boşanma nedeni değildir. Cinsel sorunlar nedeniyle boşanma davası açmayı düşünen taraf bu durum nedeniyle evlilik birliğinin çekilmez bir hal aldığını da ispatlamalıdır. Taraflar arasında cinsel sorunlar nedeniyle ortaya çıkan cinsel şiddet içeren davranışlar çeşitlilik göstermektedir. Evlilikte cinsel sorun oluşturan davranışlar:

  • Cinsel ilişki kuramama sorularının bulunması ( cinsel ilişkinin hiç kurulamaması, cinsel ilişkiden kaçınmak, doğal olmayan yollardan ilişkiye zorlamak)
  • Cinsel ilişki kurulmasına rağmen sorunların mevcut olması ( istek dışı cinsel ilişki kurmak, yatağını ayırmak)
  • Cinsel sırları açıklamak ( cinsel mahremiyetin ihlali, cinsel yaşamı hakkında açıklamalarda bulunmak, eşinin cinsel yetersizliğiyle ilgili açıklama yapmak)
  • Cinsel sapkınlıkta bulunmak ( cinsel tacizde bulunmak, cinsel sadakatsizliğe zemin hazırlamak, cinsel içerikli uygunsuz görüntü göndermek, cinsel içerikli uygunsuz internet sitelerine girmek)
  • Cinsel güveni sarsıcı hareketlerde bulunmak
  • Cinsel sadakate aykırı davranışlarda bulunmak

Sonuç olarak cinsel sorunlar nedeniyle boşanma davasında cinsel şiddet kapsamına giren davranışlar çeşitli olup bu davranışların sadece mahkemeye sunulması yeterli olmayıp aynı zamanda ispatlanması gerekmektedir. Ayrıca bu davranışlar nedeniyle evlilik birliğinin ne şekilde etkilendiği mahkemeye sunulmalı ve ispatlanmalıdır. Cinsel sorunlar mahiyeti gereği ispatı zor olgulardır. Bu nedenle bu davranışlara maruz kalan ve boşanma davası açmayı düşen tarafın mutlaka hukuki yardım alması gerekmektedir.

Kadının cinsel isteksizliği boşanma sebebi midir?

Kadının sebepsiz yere ve sürekli olarak cinsel ilişkiden kaçınması cinsel şiddete yönelik davranışlardan olduğundan evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davasında boşanma konusu davranışlardandır. Kadının cinsel ilişkiden kaçınması haklı bir nedene dayanıyorsa bu durum kadına boşanma davasında kusur olarak yüklenemez. Kadının hastalık, ameliyat, çok üzücü bir olayın yaşanması nedeniyle olan isteksizliği kusur olarak nitelendirilemeyecektir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 10.04.2007 tarih 2006/17497 esas 2007/5979 sayılı kararı

”Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalı-davacı kadının cinsel ilişkiden kaçındığı, eşine ısınamadığını söylediği ve birlik görevlerini yerine getirmediği, davacı-davalı kocanın da eşinin bakire olmadığı yolunda söylentiye neden olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda eşlerden birinin kusurunu diğerine üstün tutulmasının mümkün bulunmamasına göre taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davalı-davacı kadın da dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre davalı-davacı kadının da davasının kabulü ile boşanmaya (TMK.md. 166/1)karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.” şeklinde karar verilmiştir.

Cinsel sırların açıklanması ( cinsel mahremiyetin ihlali)

Tarafların evlilik birliğinde gizli kalması gereken cinsel mahremiyetleri hakkında açıklama yapması boşanma nedenidir. Bu durumda cinsel yaşamlarında mahrem konularını başkalarına anlatan eşin davranışı ispatlandığında boşanma davasında kusur olarak nitelendirilir. Bu konuda bilgi sahibi olan tanıkların ifadeleri bu durumun ispatında en önemli delillerdendir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 10.10.2012 tarih 2012/4565 esas 2012/24119 sayılı kararı

”Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davacı-davalı kocanın eşine fiziksel şiddet uyguladığı; davalı-davacı kadının da eşinin önceki evliliğinden olan çocuğuna ağır hakaret ettiği, eşiyle olan cinsel yaşamlarında mahrem kalması gereken hususları başkalarına anlattığı ve eşine ekonomik konularda baskı yaparak karşılanması beklenmeyecek isteklerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı-davalı koca da dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davacı-davalı kocanın boşanma davasının da kabulüne (TMK.md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.” şeklinde karar verilmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 10.12.2014 tarih 2014/11934 esas 2014/25373 sayılı kararı

”Mahkemece, “boşanmaya sebep olan olaylarda, taraflar ortak kusurlu” kabul edilmiş, buna bağlı olarak davacının tazminat talepleri reddedilmiştir. Taraflar, 08.10.2009 tarihinde evlenmişler, boşanma davası ise 19.10.2011 tarihinde açılmıştır. Tarafların evlilikleri süresince sağlıklı bir cinsel ilişki kuramadıkları yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Davacıda, cinsel ilişkiye engel olacak fizyolojik ve psikolojik bir rahatsızlık saptanmamıştır. Cinsel ilişkiden kaçınanın davacı olduğuna ilişkin bir delil de mevcut değildir. Bu halde, sağlıklı bir cinsel ilişkinin gerçekleştirilememesinde davalının kusurlu olduğu kabul edilmelidir.

Davacının, çocuklarının olmamasının sebebini soran yakınlarına, cinsel hayatlarının bulunmadığını anlatması, özel hayatın başkalarına ifşası niteliğinde görülemez ve bundan dolayı davacı kusurlu kabul edilemez. Başkaca bir kusuru da ispatlanmamıştır. O halde boşanmaya sebep olan olaylarda ağırlıklı olarak kusurlu olan tarafın davalı olduğu, bu sebeple Türk Medeni Kanununun 174’ncü maddesi gereğince diğer tarafın maddi ve manevi tazminatla sorumlu tutulması gerekirken, ortak kusurlu olduklarından bahisle, davacının tazminat isteklerinin reddedilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.” şeklinde karar verilmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 04.12.2013 tarih 2013/15192 esas 2013/28459 sayılı kararı

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle mahkemece sabit kabul edilip kocaya kusur olarak yüklenilen davranışlar karşısında, davacı-karşı davalı kadının da başkalarına anlatılması uygun olmayan kocasıyla olan cinsel yaşamlarını başkalarına açıklamasına; böylece kocasına göre az da olsa kusurlu kabul edilmesinin gerekmesine; kocanın karşı davası yönünden Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi koşullarının gerçkeleşmesine ve mahkeme kararının da bu çerçevede verilmiş olduğunun anlaşılmasına göre; yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına” şeklinde karar verilmiştir.

İlgili Makale : Boşanma Davasında Psikolojik Şiddetin İspatı

Ters ilişki talebi boşanma nedeni midir?

Evlilik birliğinde taraflardan birinin ters ilişki talebi boşanma nedeni olarak kabul edilmektedir. Ancak boşanma davasında bu durumun ispat edilmesi oldukça zordur. İspat edildiğinde bu talep boşanma davasında kusurlu olan davranışlardandır. İspatında doktor raporları, tanık beyanları ya da tarafların arasında gerçekleşen mesajlaşmada talep eden tarafın ikrarı delil niteliğindedir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 23.05.2023 tarih 2022/11557 esas 2023/2576 sayılı kararı

”davacı erkek tanıklarının tarafların aralarındaki geçimsizliğe yönelik görgüye dayalı bilgilerinin olmadığı bu haliyle davacı erkeğin davalı kadının kendisine karşı … kırıcı davranışları ispatlayamadığı, davalı kadın tanıklarından özellikle … ve …’ın anlatımlarından ters ilişki konusunda “zevk benim, istediğim şekilde birlikte olurum” şeklinde ifadeler kullandığı bu ifadelerin davalı kadını ters ilişkiye zorladığına yönelik karine teşkil ettiği, davacı erkeğin davalı kadının evden gitmesini istediği anlaşılmıştır.

bundan sonra da davalı kadının evden ayrıldığı, davalı kadının evden ayrılmakta haklı sebebinin bulunduğu, davalı kadının davacı erkeğe iftira atmadığının ispatlandığı, davacı erkeğin davasını ispatlayamadığı gerekçesi ile davacı erkeğin boşanma ve manevi tazminat taleplerinin ayrı ayrı reddine, davacı erkeğin davalı kadını evden kovması ve davalı kadını ters ilişkiye zorlaması nedeniyle davalı kadının ayrı yaşamakta haklı olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ” şeklinde karar verilmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 25.05.2015 tarih 2014/25102 esas 2015/10482 sayılı kararı

”Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davalı erkeğin, davacı kadına fiziksel şiddet uyguladığı gibi mahkemenin de kabulünde olduğu üzere boşanmaya neden olan olaylarda eşine ters ilişkide bulunan davalı erkek tamamen kusurludur. Davalı erkeğin boşanmaya neden olan kusurlu davranışları, davacı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğindedir. Kadının ters ilişki kurulmasına ilişkin eylem nedeniyle koca aleyhine ceza kovuşturması yapılması için şikayette bulunmaması boşanma davasında kadın yararına manevi tazminata hükmedilmesine engel değildir. Durum böyleyken, davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata(TMK mad. 174/2) hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde isteğin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 24.09.2018 tarih 2018/4747 esas 2018/9951 sayılı kararı

”Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle erkeğe kusur olarak yüklenilen, ters ilişkiye zorlama eyleminin davacıdan duyuma dayalı aktarma beyan olduğu, ispatlanamayan vakıanın erkeğe kusur olarak yüklenilemeyeceği, mahkemece belirlenen ve gerçekleşen diğer kusurlu davranışlara göre yine de erkeğin ağır kusurlu olduğunun anlaşılmasına göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına” şeklinde karar verilmiştir.

Eşler arasında cinsel ilişki kurulamaması

Eşler arasında cinsel ilişkinin kurulamaması durumu evlilik birliğini olumsuz etkileyen faktörlerin başında gelmektedir. Evlilik birliği kurulduktan sonra makul bir süre geçmesi durumunda cinsel birlikteliğin gerçekleşmesi beklenir. Eşler arasında cinsel ilişkinin kurulamaması durumunda bunun boşanma nedeni oluşturup oluşturmayacağı konusunda bir çok faktör incelenir. Eşler arasında cinsel ilişki kurulamaması durumunda:

  • Cinsel ilişki kurulamamasında birlikteliğin süresi önemlidir. Makul süre birlikteliğin gerçekleşmiş olmasına rağmen cinsel ilişkinin kurulamaması durumunda boşanma konusu davranışlardan sayılır. Ancak evlilik birliği kurulduktan sonra kısa bir süre geçmişse cinsel birleşmenin gerçekleşmesi için eşlerden beklenen makul sürenin geçmesi gereklidir.

Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 07.11.2012 tarih 2012/7131 esas 2012/26359 sayılı kararı

Evlenmenin sosyal amacı yanında, cinsel arzuları tatmin etme gayesi de vardır. Tarafların cinsel organları normal yapıda olmasına rağmen, psikolojik sebeple de olsa uzun evlilik süresi içinde cinsel ilişki kuramadıkları kızlık zarı muayenesine dair rapordan anlaşılmaktadır. Bu hal evlilik birliğini temelinden sarsar. Birlikte yaşanan uzun süre içinde cinsel ilişkinin başarılamamış olması karşısında eşlerde birbirine karşı haklı bir nefretin, en azından isteksizliğin doğacağı şüphesizdir. Böyle bir durumu davacı açısından bir kusur olarak kabul etmek mümkün değildir.

Ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan ve ondan sonrada devam edip etmeyeceği şüpheli bulunan cinsel yakınlaşmayı beklemek için davacıyı zorlamak açık bir haksızlıktır. Bu koşullar altında davacıdan evlilik birliğini devam ettirmesi beklenemez. Aile birliğinin temelinden sarsıldığı (TMK.md.166/1) kabul edilerek boşanmaya karar verilmesi gerekirken davanın yetersiz gerekçe ile reddedilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

  • Cinsel ilişkinin kurulamadığı anlaşılmalıdır. Eşler arasında bu konuda çekişme varsa rapor alınması gerekmektedir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 07.11.2016 tarih 2015/23802 esas 2016/14463 sayılı kararı

”Davacı, eşinin cinsel ilişkiyi gerçekleştiremediğini, bu sebeple evlilik birliğinin sarsıldığını ileri sürmüştür. Mahkemece bu vakıa hakkında rapor alınmadan karar oluşturulmuştur. Bu sebeple, mahkemece taraflar sağlık kurumuna sevkedilerek, gerek ruhsal gerek fiziksel olarak cinsel ilişki kurulamamasının sebepleri yönünden tıbbi rapor alınması ve toplanan deliller birlikte değerlendirilerek, gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.”

  • Cinsel ilişkinin kurulamama nedeni belirlenmelidir. Kadın veya erkeğin cinsel ilişkinin kurulmasını engelleyecek bir rahatsızlıklarının bulunması durumunda tedaviden kaçınıp kaçınmamaları boşanma davasında bu durumun kusur olarak yüklenip yüklenemeyeceğini değiştirecektir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 19.11.2014 tarih 2014/12526 esas 2014/23235 sayılı kararı

Davalı-davacı koca, karşı boşanma davasında davacı-davalı kadının cinsel ilişkiden kaçındığını, davacı-davalı kadın da cevap dilekçesinde, kocanın cinsel ilişkide başarısız olduğunu iddia ettiğine göre, tarafların tam teşekküllü bir devlet hastanesi ya da bir üniversite hastanesine sevk edilip cinsel ilişkiye engel rahatsızlıklarının bulunup bulunmadığı, bulunuyor ise, tedavi edilebilir nitelikte olup olmadığı konusunda tıbbi araştırma yapılmadan, tarafların cinsel ilişkinin gerçekleşmediğini kabul etmeleri nedeniyle her ikisinin de boşanmaya sebep olan olaylarda kusurlu oldukları kabul edilerek eksik inceleme ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

  • Eşlerin cinsel ilişkiyi engelleyecek fiziksel kusurlarının bulunması durumu boşanma konusu olay sayılmaktadır. Fiziksel kusur cinsel birlikteliği etkileyecek boyutta değilse boşanma konusu olay niteliğinde değildir. Cinsel ilişkinin kurulmamasının fiziksel bir kusur nedeniyle olup olmadığı hususunda gerekirse rapor alınmalıdır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 29.05.2012 tarih 2011/18044 esas 2012/14368 sayılı kararı

”Davalı kadının anatomik olarak rahminin olmadığı ve bu nedenle doğurganlık yeteneği olmadığı anlaşılmış ise de; bu durum kusur olarak nitelendirilemez. Ancak toplanan delillerden tarafların cinsel ilişkiyi gerçekleştirmede zorlandıklarının anlaşılmasına göre, davalının tam teşekküllü bir devlet hastanesi veya bir üniversite hastanesine sevk edilip, cinsel organının cinsel ilişkiyi gerçekleştirecek yapıda olup olmadığı konusunda rapor alınarak; gerçekleşecek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken; bu yön nazara alınmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”

  • Fiziksel bir kusur bulunmamasına rağmen cinsel ilişkinin psikolojik sebeplerle kurulamaması boşanma sebebi oluşturur. Eşlerin cinsel birliktelik yaşamalarına yönelik engelleri bulunmuyorsa ve kadının da cinsel birliktelikten kaçınma gibi bir durumu yoksa cinsel ilişkinin kurulamaması durumunda Yargıtay erkek eşin kusurlu olduğuna karar vermiştir. Yani erkek bu nedenle boşanma davası açacaksa evlilikte makul süre geçmesine rağmen cinsel birliktelik gerçekleşmemişse kadının cinsel ilişkiden kaçındığını ispatlaması gerekmektedir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 07.02.2018 tarih 2016/9614 esas 2018/1547 sayılı kararı

”Mahkemece, “boşanmaya sebep olan olaylarda, taraflar ortak kusurlu” kabul edilmiş, buna bağlı olarak davacı-karşı davalı kadının tazminat talepleri reddedilmiştir. Taraflar, 09.08.2014 tarihinde evlenmişler, boşanma davası ise 27.02.2015, karşı boşanma ise 01.03.2015 tarihinde açılmıştır. Tarafların evlilikleri süresince sağlıklı bir cinsel ilişki kuramadıkları yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Davacı-karşı davalı kadında, cinsel ilişkiye engel olacak fizyolojik ve psikolojik bir rahatsızlık saptanmamıştır. Cinsel ilişkiden kaçınanın kadın olduğuna, ilişkin bir delil de mevcut değildir. Bu halde, sağlıklı bir cinsel ilişkinin gerçekleştirilememesinde, her iki tarafın da, cinsel ilişki kurmalarına yönelik fiziksel bir engellerinin bulunmaması halinde, davalı-karşı davacı erkeğin kusurlu olduğu kabul edilmelidir.

Davacı-karşı davalı kadının başkaca kusurlu bir davranışı da ispatlanamamıştır. O halde boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalı-karşı davacı erkek tam kusurlu olup, bu kusurlu davranış da kadının kişilik haklarına saldırı niteliğini taşımaktadır. Kadın yararına TMK m.174/1-2 koşulları oluşmuştur. Tarafların kusurlarının hatalı belirlenmesi ve bu yanılgılı belirleme sonucunda davacı-karşı davalının tazminat isteklerinin reddedilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.”

Cinsel sorunların çözümü için tedaviden kaçınılması

Evlilik birliğinde yaşanan cinsel sorunlar başlı başına bir boşanma nedeni değildir. Cinsel problem yaşayan tarafın tedavi konusunda elinden gelen çabayı göstermesi durumunda bu durum ona kusur olarak yüklenemez. Ancak cinsel problemin varlığına rağmen tedaviden kaçınılması boşanma davasında kusur kabul edilen davranışlardandır. Burada cinsel problemi olmayan tarafın da cinsel sorunun tedavisine katkı sağlaması tedavi konusunda üzerine düşeni yapması beklenmektedir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 22.10.2009 tarih 2008/15175 esas 2009/18062 sayılı kararı

Evlenmenin sosyal amacı yanında, cinsel arzuları tatmin etme gayesi de vardır. Tarafların 13.6.2005 tarihinde evlenmiş oldukları halde, psikolojik sebeple de olsa evlilik süresi içinde cinsel ilişki kuramadıkları davalı-davacının halen bakire olduğu anlaşılmaktadır. Bu hal evlilik birliğini temelinden sarsar. Davalı-davacının bu sorunun tedavisinden kaçındığına ilişkin hiçbir delil ortaya konulamamış, aksine tedavi olmak istemesine rağmen, bundan davacı-davalı kocanın kaçındığı gerçekleşmiştir. Bu koşullar altında davalı-davacıdan evlilik birliğini devam ettirmesi beklenemez. Aile birliğinin , davacı-davalı kocanın açıklanan kusurlu davranışı sonucu temelinden sarsıldığı, davalı-davacıya atfedilebilecek herhangi bir kusurun bulunmadığı kabul edilerek, davalı-davacı kadının davasının kabulüne, davacı-davalı kocanın açtığı boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken, aksi yönde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 02.07.2015 tarih 2014/27856 esas 2015/14479 sayılı kararı

”Mahkemece “davacı-davalı asli kusurlu bulunarak davalı tarafından açılan birleştirilen davanın kabulüne, davacının boşanma davasının ise reddine karar verilmiştir. Oysa davalı-davacının, eşini omzundan tutarak silkelemek suretiyle şiddete yeltendiği, bir başkasına eşi için “yatakta malak gibi yatıyor” dediği, eşine “sen kadın mısın boşanmazsan şerefsizsin” şeklinde sözler sarfettiği ve son bir buçuk yıldır maddi açıdan destek olmadığı yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır.

Davacı-davalının, vajinal rahatsızlığı nedeniyle tedaviden kaçındığını gösteren delil mevcut değildir. Aksine, “vajinismus” rahatsızlığının tedavisi için 12.11.2009 tarihinde doktora başvurarak dokuz seans tedavi gördüğü, bu tedavinin müspet olarak sonlandırıldığı tedaviyi yapan doktor tarafından ifade edilmiştir. Bundan sonra davacı-davalı(nın) cinsel ilişkiden kaçındığını gösteren bir delil de bulunmamaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında “vajinismus” rahatsızlığı sebebiyle artık davacı-davalıya kusur atfedilemez. O halde, yukarıda açıklanan ve sabit bulunan eylemlere göre evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında kusurlu olan davalı-davacıdır. Hiç kimse kendi kusuruna dayanarak boşanma hükmü elde edemez. Öyleyse davacı tarafından açılan boşanma davasının kabulüne, davalı tarafından açılan, birleştirilen boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

Yatakları ayırmak boşanma sebebi mi?

Evlilik birliğinde yatakları ayırmak cinsel şiddet kapsamındaki davranışlardan olduğundan boşanma nedeni davranışlardandır. Haklı bir sebep bulunmadan uzun süreli yatakları ayırmak boşanma davasında kusurlu hareketlerdendir. Bunun ispatında genellikle tarafların müşterek çocukların ifadeleri veya tarafların evlerine misafirliğe gelen ve duruma şahit olan tanıkların ifadeleri önemlidir.

Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 10.03.2015 tarih 2014/12322 esas 2015/4017 sayılı kararı

”Davacı-karşı davalı kadın eş tarafından 29.06.2012 tarihinde açılan boşanma davası ile yine davalı-karşı davacı erkek eş tarafından daha sonra 12.09.2012 tarihinde açılan karşı boşanma davasının yapılan yargılaması sonucunda, asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kadın eşin de haklı bir sebep ileri sürülmeksizin uzun süreli yatağını ayırdığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, davalı-karşı davacı erkek eşin Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesine dayanan boşanma davasının da kabulü gerekir.” şeklinde karar verilmiştir.

Vajinismus boşanmada kusur mu?

Taraflar arasında yaşanan cinsel problemler tarafların sağlık problemlerinden kaynaklanabilmektedir. Bunlarda biri de vajinismustur. Burada kadının vajinusmus hastalığının bulunması boşanmada başlı başına bir kusur değildir. Bu durum ancak kadının hastalığına rağmen tedaviden kaçınması durumunda boşanmada kusur olarak nitelendirilir. Yargıtay’a göre vajinismus hastalığının tedavisinde her iki tarafın da tedavi konusunda üzerlerine düşen görevleri yerine getirmekten kaçınması durumunda eşit kusurlu olduğu kabul edilmiştir.

Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 22.01.2014 tarih 2013/18676 esas 2014/1119 sayılı kararı

”Mahkemece kocanın barışma girişimleri nedeniyle önceki olayların affedilmiş sayılacağı, sonrasında da herhangi bir kusurun ispatlanmadığı gerekçesi ile kocanın boşanma davası; kadının da kendi isteği ile babaevine gittiği, barışma girişimlerini reddettiği gerekçesi ile kadının nafaka davası reddedilmiş ise de; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden tarafların birbirlerini aşağıladıkları, sevmediklerini söyledikleri, ayrıca her iki tarafında davalının vajinusmus rahatsızlığının tedavisi konusunda üzerlerine düşen görevleri yerine getirmekten kaçındıkları anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya sebep olan olaylarda taraflar eşit kusurludur. Hal böyle iken tarafların davalarının kabulü gerekirken yazılı gerekçe ile reddi doğru olmamıştır.” şeklinde karar verilmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 23.07.2009 tarih 2008/12583 esas 2009/14812 sayılı kararı

”Dava, Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesinde ifadesini bulan evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal talebine dayanılarak açılmış, davacı maddi olay olarak eşinin “vaginismus” tabir edilen rahatsızlığı sebebiyle onunla cinsel ilişkiye giremediğini göstermiştir. Davalıda “vaginismus” rahatsızlığının mevcut olduğu taraflar arasında bu sebeple cinsel ilişkinin gerçekleşmediği, davalının halen bakire olduğu alınan raporla belirlenmiş ise de, bu rahatsızılığın tedavi edilebilir nitelikte olduğu sabittir. Davalının tedaviden kendi iradesiyle kaçındığına ilişkin bir delil getirilememiştir. Davacı, evlilik birliğini temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek başkaca bir olgu ve delil göstermemiştir. O halde mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi doğru bulunmamıştır.” şeklinde karar verilmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 20.02.2015 tarih 2015/1248 esas 2015/2396 sayılı kararı

”Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı (koca)’nın birlik görevlerini yerine getirmediği, birlikte yaşamaktan kaçındığı, davalı-karşı davacı (kadın)’da ise vajinismus (cinsel işlev bozukluğu) saptandığı ve tedavisi için gerekli girişimlerde bulunmadığı, bu sebeple taraflar arasında cinsel ilişkinin kurulamadığı, tarafların evlilik birliğinin temelinden sarılmasına sebep olan olaylarda eşit kusurlu oldukları anlaşılmaktadır. Olayların akışı karşısında her iki taraf da dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında tarafları bir arada yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davacı-karşı davalı (koca)’nın boşanma davasının da kabulü ile boşanmaya karar verilecek yerde yetersiz gerekçe ile reddi doğru bulunmamıştır” şeklinde karar verilmiştir.

Kadının cinsel ilişkiden kaçınması yargıtay kararları

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 28.05.2015 tarih 2014/25094 esas 2015/10946 sayılı kararı

”Yapılan soruşturma, toplanan delillerle ve özellikle … Hastanesi’nin 21.04.2014 ve 05.05.2014 tarihli heyet raporlarına göre her iki tarafında cinsel ilişki kurmalarına engel fiziki, anatomik ve psikolojik bir engellerinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Ne var ki davalı-karşı davacı kadının cinsel ilişkiden kaçındığı ve cinsel ilişkiye yanaşmadığı tanık anlatımları ve mesajlarla anlaşılmaktadır. O halde evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda annesinin evlilik birliğine müdahalesine tepkisiz kalan, bağımsız konut temin etmeyen ve kadının eşyalarını evinin önüne bırakan davacı-karşı davalı erkek yanında cinsel ilişkiden kaçınan ve intihara kalkışan davalı-karşı davacı kadının da kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.

Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı-karşı davalı erkek de dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davacı-karşı davalı erkeğin davasının da kabulü ile boşanmaya (TMK.md. 166/l) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile erkeğin davasının reddi doğru bulunmamıştır.” şeklinde karar verilmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 14.06.2016 tarih 2016/8493 esas 2016/11651 sayılı kararı

”Mahkemece davacı-karşı davalı erkek ağır kusurlu kabul edilerek boşanma kararı verilmiş ise de; toplanan delillerden, mahkemece davacı-karşı davalı erkeğe yüklenen kusurlu davranışları yanında, davalı-karşı davacı kadının da birlik görevlerini yerine getirmediği, cinsel ilişkiden kaçındığı, eşini aşağıladığı ve evlilik birliği içerisinde alınan aracı eşinden habersiz satarak ekonomik açıdan güven sarsıcı davranışta bulunduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda, tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Hal böyle iken davacı-davalı erkeğin ağır kusurlu kabul edilmesi ve bu hatalı kusur tespitine bağlı olarak davalı-davacı kadın yararına maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1-2) hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.

Erkeğin cinsel ilişkiden kaçınması yargıtay kararları

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 28.02.2017 tarih 2016/8173 esas 2017/2112 sayılı kararı

”Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle, mahkemece davalı-karşı davacı erkeğe kusur olarak yükklenen eşi ile cinsel ilişki kurmaktan kaçınma ve eşini ters ilişkiye zorlama vakıaları toplanan delillerle ispatlanamamış ise de; eşine ve ailesine ağır hakaretler eden, annesinin eşine yönelik hakaretlerine sessiz kalan ve fiziksel şiddete yönelik davranışlarda bulunan davalı-karşı davacı erkeğin, eşini eniştesi ile kıyaslayan ve evi habersiz terkeden davacı-karşı davalı kadına nazaran boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğunun anlaşılmasına göre, tarafların yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına” şeklinde karar verilmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 13.02.2018 tarih 2016/11461 esas 2018/1874 sayılı kararı

”Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi uyarınca boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Mahkemece, boşanmaya neden olan olaylarda her ne kadar “davalı kadının haklı bir neden olmaksızın cinsel ilişkiden kaçındığı” gerekçesiyle tam kusurlu olduğuna karar verilse de; kadının cinsel ilişkiden kaçındığının kanıtlanamadığı, dosya kapsamına göre davacı erkeğin ise bağımsız konut temin etmediği ve haklı bir neden olmaksızın cinsel birliktelikten kaçındığı anlaşılmaktadır.

Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesine göre boşanmaya karar vermek için davalının az da olsa kusurlu bulunması zorunludur. Oysa toplanan delillerden davalı kadının kusuru kanıtlanamamıştır. Davacı erkek boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurludur. Bir kimse sırf kendi kusuruna dayanarak boşanma hükmü elde edemez. Bu itibarla davanın reddi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 22.02.2018 tarih 2016/11751 esas 2018/2387 sayılı kararı

”Mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-karşı davacı erkeğin soğuk tutumlarının ve cinsel isteksizliğinin evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet verdiği, davacı-karşı davalı kadının da aralarında kalması gereken cinsel yaşamları ve eşinin cinsel isteksizliği ve soğuk davranışları konusunda aile çevresi dışına çıkarak başka şahıslara anlattığı gerekçesiyle taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanmalarına karar verilmiş ise de toplanan delillerle, mahkemece kadına kusur olarak yüklenilen davacı-karşı davalı kadının cinsel yaşamlarıyla ilgili mahrem kalması gereken konuları başkalarına anlattığı vakıasının kanıtlanmadığı, davacı-karşı davalı kadından kaynaklanan kusurlu bir davranışının varlığının ispat edilemediği anlaşılmaktadır.

Mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen davalı-karşı davacı erkeğin kusurlu davranışlarına göre boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-karşı davacı erkek tamamen kusurludur. O halde davalı karşı davacı erkek tarafından açılan boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü doğru değildir.” şeklinde karar verilmiştir.

bir yorum bırakın

Hemen Ara