Boşanma dava süreci hukuki olduğu kadar duygusal olarak da karmaşık bir süreci içinde barındırır. Boşanma davasında önce veya dava sürecinde taraflar arasında yaşanan olaylar her ne kadar boşanmaya gerekçe vakıalar olsa taraflar arasında af durumu gerçekleşebilmektedir. Bu durumda af sayılan davranışların varlığı halinde affedilen boşanmaya gerekçe olayların öne sürülüp sürülemeyeceği merak edilen konuların başında gelmektedir. Ayrıca taraflardan biri aslında affetme düşüncesinde olmasa da bazı durumlarda içinde bulunduğu koşullar boşanmada af sayılan haller olarak kabul edilebilmektedir. Yazımızda boşanmada af sayılan halleri, affetmenin hukuki açıdan sonuçlarını, affeden tarafın dava hakkını, af sayılmayan halleri ayrıntılı olarak açıklamaya çalışacağız. Ayrıca boşanmada af sayılan hallere ilişkin Yargıtay kararları ışığında örnekler sunacağız.
Boşanmada Af Sayılan Haller
Boşanma davasında affetme doğrudan gerçekleşebileceği gibi bazı durumlarda doğrudan olmasa da boşanmada af sayılan haller bulunabilmektedir. Bu durumda hangi davranışların af kapsamında değerlendirildiği noktasında bilgi sahibi olmayan taraflar için affetme düşüncesi olmasa da olayları affetmiş kabul edilmekte bu da affeden tarafın hak kaybına uğramasına neden olmaktadır. Çünkü boşanma davasında af niteliğinde davranışlar gerçekleşmişse boşanma davasını reddi gündeme gelecektir.
Boşanma davasında affın kabul edilebilmesi için belirli koşulların gerçekleşmesi gerekmektedir. Affın kabul edilmesi için gereken şartlar:
- Kayıtsız şartsız bir irade beyanı mevcut olmalıdır.
- Affı gösterir fiili tutum ve davranış gerçekleşmelidir
- Af olgusu somut delillerle kanıtlanmalıdır.
Genel olarak af niteliğinde olan davranışları barışmış olmak, önceki olayları affetmek, hoşgörü ile karşılamak, evlilik birliğini olaylara rağmen sürdürmek şeklinde sıralayabiliriz.
Boşanma Davasında Af Sayılan Davranışlar Yargıtay Kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 11.11.2020 tarih 2020/244 esas 2020/881 sayılı kararı
”Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanmada af sayılan haller gerçekleşmişse, artık bu davranışlar, boşanma davasının reddine gerekçe oluşturur. Boşanma davalarında af olgusunun gerçekleştiğinin kabul edilebilmesi için öncelikle bu yönde bir iddia ve bu iddianın; kayıtsız şartsız bir irade beyanı, eğer yoksa en azından affı gösterir nitelikte tutum ve davranış ile ispatlanmış olması gerekmektedir. Genel bir ifadeyle af niteliğinde sayılabilecek davranışlar; barışmış olmak, af iradesini göstermek, hoşgörü ile karşılamak ve olaylara rağmen birliği sürdürmek şeklinde ifade edilebilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta “barışma girişiminin” af niteliğinde olup olmadığı hususudur.
Eşlerin evlilik birliğini kurtarmak maksadıyla birliğin devamı yönünde iyi niyetli girişim ve barış müzakerelerinin boşanma davalarında af niteliğinde sayılamayacağı kuşkusuzdur. Buradan hareketle “af niteliğinde bir barışma girişiminden” söz edilebilmek için; bu girişimin, boşanma sebebi olarak kabul edilen olayların hoşgörü ile karşılandığını gösterir şekilde gerçekleşmesi gerekir. Diğer bir ifadeyle, boşanmaya sebep olan olayların hoşgörü ile karşılanması nedeniyle af girişimi gerçekleşmeli ve bunun sonucunda da; tarafların yeniden birlikte olmaları veya birbirlerine karşılıksız kazandırmalarda bulunmaları, eğer varsa aralarında devam eden hukuki süreci sonlandırmaları gibi ortak hayatın yeniden kurulduğuna dair önemli emareleri ispatlar deliller karşısında “af” niteliğindeki davranışlardan söz edilebilecektir.”
Barışmış olmak af niteliğinde davranışlardandır. Eşlerin barışması durumunda barışma öncesi olaylar boşanma hükmüne esas alınamaz.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 30.11.2011 tarihli 2011/634 esas 2011/720 sayılı kararında
Uyuşmazlık; tarafların bir araya gelmesinin, önceki olaylar yönünden birbirlerini bağışladığı anlamına gelip gelmeyeceği ve bu olaylara dayanılarak boşanma kararı verilip verilemeyeceği; ayrıca, bir araya gelinmesinden sonraki dönemde de evlilik birliğini temelinden sarsacak nitelikte olayların gerçekleştiğinin davacı yanca ispatlanıp, ispatlanmadığı noktasında toplanmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylardan sonra taraflar barışıp tekrar bir araya gelmiş ve evlilik birliğini devam ettirme iradesiyle birlikte yaşamaya başlamışlarsa, bu durum birbirlerini bağışladıkları anlamına gelir ve barışma öncesi nedenlere dayalı olarak boşanma kararı verilemez(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2007 gün 2007/2-156 E., 2007/157 K. sayılı ilamı). Barışma sonrasında da, taraflar arasında evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olacak olayların gerçekleştiği ileri sürülmüşse bu hususun ayrıca kanıtlanması gerekir.
Somut olayda:Boşanma istemine dayanak olarak gösterilen olaylardan sonra tarafların bir araya geldikleri olgusu, bir kısım tanıklarca beyan edildiği gibi, mahkemenin ve özel dairenin de kabulündedir.
Taraflar yeniden bir araya gelmekle, geçmişteki olayları affederek, evliliklerini sürdürme iradesini ortaya koyduklarından, o zamana kadar aralarında geçen olaylar yönünden birbirlerini bağışladıklarının kabulü gerekir.Hal böyle olunca, tarafların birbirilerini bağışlamalarından önceki olaylara boşanma nedeni olarak dayanılması ve yine aynı nedenle boşanma kararı verilmesi olanaklı değildir.
Öte yandan, tanık beyanlarına ve dosya kapsamına göre, tarafların bir araya gelip birbirlerini bağışlamalarından sonraki dönemde, aralarında evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını kabule yeterli olabilecek, bir olayın varlığı da davacı yanca ispatlanmış değildir. O halde, yukarıda açıklanan ilave gerekçelerle Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Barışma girişiminde bulunmak af niteliğinde davranışlardandır.Ancak her barışma girişimi af niteliğinde değildir.
Barışma girişiminin boşanma sebebi olarak gösterilen olayları affedildiği ya da en azından hoşgörü ile karşılandığını gösterir şekilde yapılması halinde af niteliğindedir. Burada genellikle barışma girişiminin sonucu ve ortak yaşamın tekrar kurulup kurulamadığı değerlendirilir. Yani barışma girişiminin af niteliğinde davranışlardan kabul edilebilmesi için boşanmaya sebep olan olayların hoşgörü ile karşılanması nedeniyle af gerçekleşmeli ve bunun sonucunda da; tarafların yeniden birlikte olmaları yani ortak hayatın yeniden kurulmuş olması gereklidir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 17.06.2015 tarih 2014/27255 esas 2015/12817 sayılı kararı
”Mahkeme tarafından davalı erkeğin sadakatsiz davranışları olduğu, birlik görevlerini yerine getirmediği kabul edilmiş, davacı kadının dava açıldıktan sonra eşini birlikte yaşamaya ikna etmeye çalıştığı gerekçe gösterilip eşinin kusurlu davranışlarını affettiği kabul edilerek davacı kadının davasının reddine karar verilmiştir. Davacı kadın tarafından yapılan barışma girişimlerinin sonuçsuz kaldığı, sonuçsuz kalan barışma girişimlerinin af olarak kabul edilemeyeceği anlaşıldığından davacı kadın tarafında açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.”
Eşlerin yakınları tarafından tarafları barışma girişiminde bulunulması durumu bazı hallerde af niteliğindedir. Buradaki önemli nokta eğer tarafların yakınları taraflardan birinin isteği ile barışma girişiminde bulunulması af niteliğindedir. Ancak tarafların yakınlarının kendiliğinden barışma girişiminde bulunması af niteliğinde sayılmayacaktır.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 08.02.2005 tarih 2004/16628 esas 2005/1555 sayılı kararı
Tarafların fiilen ayrılmalarından sonra, davacı yakınlarının tarafların barışması için kendiliklerinden girişimde bulunmuş olmaları; af iradesini kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyan başka olgu ve deliller bulunmadıkça; önceki olaylardan dolayı davacının, davalıyı affettiği anlamına gelmez. Kaldı ki, kocanın açtığı, boşanma davasının reddedilmesinden sonra, taraflar arasında görülen ve koca tarafından açılmış bulunan, itirazın iptali, istirdat ve menfi tesbit davaları, taraflar arasında husumet oluşmasına da yol açmıştır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı, dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.
Önceki olayların affedilmesinde feragat tarihinden önceki olaylar affedilmiş sayılır. Boşanma kararı verilebilmesi için feragat tarihinden sonra boşanmayı gerektiren yeni bir olayın varlığı ispatlanmalıdır. Olayları affedecek şekilde ihtarname çekmek de af niteliğinde davranışlardır. Taraflardan birinin diğerine eve dönmesi için mahkeme veya noter aracılığıyla ihtarname çekmesi durumunda ihtar öncesi olaylar affedilmiş sayılır. Bu durum en sık terk nedeniyle açılan boşanma davalarında karşımıza çıkmaktadır.
Boşanma davasından feragat edilmesi halinde feragat öncesi olaylar affedilmiş sayılır.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 23.01.2017 tarih 2015/21878 esas 2017/694 sayılı kararı
”Mahkemece davalı erkek tam kusurlu bulunarak tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Davacı kadın, daha önce Sarayköy Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/215 esas sayılı dosyasından 17.06.2013 tarihinde açtığı boşanma davasından 11.11.2013 tarihinde feragat etmiştir. Feragatle, erkekten kaynaklanan ve mahkemece erkeğe kusur olarak yüklenen önceki olayları affetmiş veya en azından hoşgörüyle karşılamıştır. Affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olaylar taraflara kusur olarak yüklenemez. Davalı erkeğin bu davanın açıldığı tarihten sonra başkaca kusurlu davranışı ispatlanamamıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında davanın reddi gerekirken yazılı şekilde boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Evi terk eden eşe gönderilen eve dön ihtarnamesi ile ihtar öncesi olaylar affedilmiş sayılır.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 11.04.2017 tarih 2015/25806 esas 2017/4193 sayılı kararı
”Mahkemece, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle her iki davanın da kabulü ile tarafların boşanmalarına ve davalı-karşı davacı kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) taleplerinin reddine karar verilmiş ise de, yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davacı-karşı davalı erkeğin eşini baba evine bırakarak arayıp sormadığı, barışma görüşmeleri sırasında babasının evlilik birliğine müdahalesine ve eşine yönelik olumsuz tutum ve davranışlarına sessiz kaldığı, yüzüğünü bırakarak eşini terkettiği, davacı-karşı davalı erkeğin eşine 21.10.2014 tarihinde terk ihtarı gönderdiği anlaşılmaktadır.
Davacı-karşı davalı erkek terk ihtarı çekmekle eşinin ihtar tarihinden önceki kusurlu davranışlarını affetmiş, en azından hoşgörüyle karşılamış olur. Affedilmiş veya hoşgörüyle karşılanmış olaylar da Türk Medeni Kanunu’ııun 166/1-2. maddesine dayalı boşanma davası için; boşanma sebebi olarak kabul edilemez. Kaldı ki, davalı-karşı davacı kadına kusur olarak yüklenen “eşinin isteğine rağmen barışmaya yanaşmadığı” vakıası da toplanan delillerle ispatlanamamıştır. Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-karşı davalı erkek tamamen kusurludur. Kadından kaynaklanan boşanmayı gerektirir maddi bir hadisenin varlığı kanıtlanamamıştır.”
Eşlerin olayları hoşgörü ile karşılaması boşanmada af sayılan hallerdendir.
Evlilik birliğinde gerçekleşen olayların hoşgörüyle karşılanması kapsamına pek çok davranış dahildir. Tarafların birlikte tatile gitmesi, zorunluluk bulunmadan aynı evde birlikte oturmaları, otelde bir araya gelmeleri, tüp bebek tedavisine başlamaları, başka bir davada olayların hoşgörüldüğünü çağrıştıracak beyanda bulunmak, taraflardan birinin diğerine af içeren mesajlar atması af sayılan davranışlardandır. Ayrıca taraflardan birinin diğerine karşılıksız kazandırmalarda bulunması örneğin hediye almak, araba veya ev almak gibi boşanmada af sayılan hallerdendir.
Birlikte tatile çıkma af niteliğinden davranışlardandır.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 21.05.2012 tarih 2011/17840 esas 2012/13752 sayılı kararı
Toplanan deliller ve dinlenen tanık beyanlarından; davacı kadın tarafından 28.06.2010 tarihinde Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesine dayalı olarak boşanma davası açıldığı, davanın açılmasından sonra 2010 yılı Eylül ayında tarafların birlikte onbeş gün süre ile Bodrum’da tatil yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı kadın tarafından ileri sürülen ve mahkemenin boşanma nedeni olarak kabul ettiği olayların davacı tarafından affedildiğinin en azından hoşgörü ile karşıladığının kabulü gerekir. Affedilen ve hoşgörü ile karşılanan olaylar boşanma nedeni sayılamaz. Hal böyle olunca; davacı kadın tarafından Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesine dayalı olarak açılan boşanma davasının reddi gerekirken, delillerinin takdirinde hataya düşülerek affedilen olaylar esas alınarak boşanmaya karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
Tarafların beraber yaşamaya devam etmesi af sayılan hallerdendir.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 19.02.2018 tarih 2016/9676 esas 2018/2106 sayılı kararı
”Mahkemece, boşanmaya sebep olan olaylarda, davalı erkeğin tam kusurlu kabul edilerek tarafların boşanmalarına karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı erkeğin davacı kadına şiddet uygulamasından sonra tarafların barıştıkları ve …’da bir süre beraber yaşadıkları anlaşılmaktadır. Bu durumda; davacı kadının erkeğin bu kusurlu davranışlarını affettiğinin, en azından hoşgörü ile karşıladığının kabulü gerekir. Affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olaylara dayalı olarak boşanma kararı verilemez. Mahkemece davalı erkeğe kusur olarak yüklenen hakaret ve tehdit eylemlerinin kanıtlanamadığı gibi davalının bu suçlardan açılan davadan da beraat ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”
Boşanma davasında tarafların otelde birlikte kalmaları af sayılan davranışlardandır.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 13.03.2018 tarih 2016/13919 esas 2018/3146 sayılı kararı
Mahkemece davacı-karşı davalı erkeğin kadının bakire olmadığı yönünde ailesi tarafından yapılan dedikodulara ve kadının namusu hususundaki dedikoduların yayılmasına izin vermesi, kadınla evlilik öncesinde cinsel birliktelik yaşayıp kadını belkide istememesine rağmen bebeğini aldırmak zorunda bırakması, yine dava açmış olmasına rağmen bu durumu saklayıp kadınla bir otelde birlikte olması nedeniyle ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle kadının boşanma davasının kabulüne, diğer yandan erkeğin 29.09.2014 tarihinde davalı-karşı davacıyla otelde birlikte olmakla tüm yaşananları affettiği belirtilmesine rağmen erkeğin boşanma davasının da kabulüne karar verilmiştir.
Yapılan yargılama ve toplanan delillerden kadının da 29.09.2014 tarihinde davacı-karşı davalı erkek ile otelde biraraya gelmekle erkeğin tüm kusurlu davranışlarını affettiği ve en azından hoşgörü ile karşıladığının kabulü gerekir. Affedilen ve hoşgörülen olaylar karşı tarafa kusur olarak yüklenemez. Bu olaydan sonra tarafların boşanmayı gerektirir kusurlu bir davranışı kanıtlanamamış olup her iki tarafın da kusursuz olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda tarafların birbirini affetmiş olmaları dolayısıyla kusursuz olduklarının kabulüyle her iki boşanma davasının da reddi gerekirken, yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Evlilik birliğini yaşanan olaylara rağmen sürdürmek boşanmada af sayılan hallerdendir.
Boşanmaya neden olarak gösterilen olaylardan sonra evlilik birliğinin makul süreden fazla sürdürülmesi boşanmada af sayılan hallerdendir.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 29.04.2014 tarih 2013/21027 esas 2014/10093 sayılı kararı
‘Davacı-karşı davalı (koca), “eşinin bir başka erkekle kendisini aldattığını” iddia etmiş, mahkemece; “bu iddianın tanık beyanlarıyla doğrulandığı” kabul edilerek koca bu sebeple davayı açmakta haklı bulunmuş ve tarafların Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi gereğince boşanmalarına karar verilmiştir. Oysa davacı-karşı davalı (koca)’nın tanıklarının beyan ettikleri olayların davadan dört yıl öncesine ait olduğu, bu olaylardan sonra tarafların Nevşehir’den Alanya’ya taşındıkları ve yaklaşık dört yıl gibi uzun bir süre birlikte yaşadıkları toplanan delillerden anlaşılmaktadır.
Kadına atfedilen olaydan sonra tarafların dört yıl gibi uzun bir süre evlilik birliğini devam ettirmiş olmaları, devam eden süreçte aralarında bunun yol açtığı somut olaylar bulunmadıkça, bu olayların affedildiğini veya en azından hoşgörüyle karşılandığını gösterir. Affedilen veya hoşgörüyle karşılanan olaylar ise boşanma sebebi olmaz. Devam eden süreçte taraflar arasında yeni bir olay ispatlanmadığına göre, kocanın davasının reddi gerekirken yetersiz gerekçe ile boşanma kararı verilmesi doğru bulunmamıştır.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 24.09.2018 tarih 2016/23426 esas 2018/9825 sayılı kararı
”Mahkemece, taraflarca açılan her iki boşanma davasının kabulüne karar verilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; mahkemece davacı-davalı erkeğe kusur olarak yüklenen eşini aşağıladığı vakıasına davalı-davacı kadın tarafından dayanılmadığı, dayanılmayan vakıaların kusur olarak yüklenemeyeceği, ayrıca davacı-davalı erkeğe yüklenen fiziksel şiddet vakıasından sonra tarafların evlilik birliğini devam ettirdikleri, davalı-davacı tarafça affedilen en azından hoşgörü ile karşılanan bu eylemin de boşanmada af sayılan hallerden kabul edildiği, bu itibarla bu vakıanın da erkeğe kusur olarak yüklenmeyeceği yine de boşanmaya sebebiyet veren olaylarda birlik görevlerini yerine getirmeyen davacı-davalı erkeğin tamamen kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.”
Boşanma Davasında Af Sayılmayan Haller
- Çocukları ziyaret için bir araya gelinmesi af sayılmaz.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 08.07.2009 tarih 2009/9907 esas 2009/13551 sayılı kararında
Toplanan delillere göre davacı kocanın başka bir kadınla yaşadığı, zaman zaman davalının evine gitmesinin evlilik birliğini yeniden kurmaya matuf olmayıp çocuklarını ziyaret amacını taşıdığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 166/son madde koşulları gerçekleşmiştir. Boşanmaya karar verilecek yerde davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
- Çocukların özel günleri için bir araya gelinmesi boşanmada af sayılan hallerden değildir.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 07.03.2016 tarih 2015/13589 esas 2016/4387 sayılı karar
”Mahkemece, davalı erkeğin eşine tokat atmak suretiyle fiziksel şiddet uyguladığı, kayınvalidesine “orospu, gerizekalı” diyerek küfür ettiği, eşine ”cahil, yetersiz” diyerek hakaret ettiği ve boşanma davasının devamında da eşine hakaret ve tehdit mesajları göndermesi sebebiyle açılan kamu davasında ceza aldığı, ancak bu olaylardan sonra davalı erkeğin ablasının yazlığında tarafların barışmak amacıyla bir araya geldikleri, tanık …’in davanın devamında tarafların anı evde çocuklar olmaksızın kaldıkları yönündeki beyanına karşı davacının ciddi bir itirazının bulunmadığı,
Kadının bu olaylardan önce de eşinin kendisine aldığı hediyeyi kabul ettiği, tüm bu olayların af anlamına geleceği ve kadının eşinden kaynaklanan olumsuz davranışları affettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; davalı erkek tanığı …, davadan sonra kadının eşi ile görüşmek istememesine karşın kendisinin zorlaması ile tarafların marinada buluştuklarını beyan etmiş, davacı kadın da bu görüşmede eşinin aldığı çiçek ve hediyeyi ortak çocuklarının boşanma konusunda kendisini suçlaması nedeniyle eşinin zorlaması ile kabul etmek zorunda kaldığını savunmuştur
Tarafların fiilen ayrılmalarından sonra davacı kadının eşi ile yazlıkta veya eşinin yaşadığı konutta görüşmesi ya da davalı tanıklarının tarafların barışması için girişimde bulunmuş olması; af iradesini kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyan başka olgu ve deliller bulunmadıkça, önceki olaylardan dolayı davacı kadının eşini affettiği anlamına gelmez. Tarafların davanın devamı sırasında ortak çocuğun doğum günü ve okul etkinliklerinde bir araya gelmeleri de kadının eşinin kusurlu davranışlarını affettiğini kabule yeterli değildir. Kadının bu davranışlarının davalı erkek tarafından nasıl kabul edildiğinin de bir önemi yoktur.
O halde, davalı erkeğin mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışlarına göre taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı kadın dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre davanın kabulü ile boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.”
- Zorunluluk sebebiyle bir arada kalmak boşanmada af sayılan hallerden değildir. Ancak eşlerin zorunluluk bulunmamasına rağmen aynı evde kalmaları boşanmada af sayılan hallerdendir.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 28.11.2013 tarih 2013/14017 esas 2013/28019 sayılı kararı
” Boşanma davasına rağmen tarafların aynı evde birlikte yaşamaya devam ettikleri, ortak hayatı sürdürdükleri, cinsel beraberliklerinin de olduğu yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Esasen davacı da ” davalı istediği için birlikte olduklarını” ifade etmekle, bu hususu kabul etmiştir. Davaya rağmen zorunluluktan kaynaklanmadıkça eşlerin aynı evde birlikte yaşamaya devam etmeleri, evlilik birliğinin temelinden sarsılmadığını ve çekilebilir olduğunu gösterir. Bu durumda boşanmaya karar verilemez. İsteğin reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır”
- Ceza davasından vazgeçme cezadan kurtarma amacıyla yapılmışsa boşanmada af sayılan hallerden değildir.
Taraflar arasında bulunan ceza davasından vazgeçmek barışmaya yönelik olduğu durumlarda af niteliğinde davranışlardandır. Ancak ceza davasında şikayetten vazgeçilmesi sadece cezadan kurtarmak amacıyla yapılmışsa af niteliğinde değildir.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 16.01.2017 tarih 2015/21626 esas 2017/344 sayılı kararında
”Davalı erkeğin eşine hakaret edip, aşağılayıcı sözler söylediği yapılan yargılama ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bu halde, taraflar arasında evlilik birliğini temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan bırakmayacak nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Davacı kadının, ceza davasında eşi hakkındaki şikayetinden vazgeçmiş olması, eşini ceza almaktan kurtarmaya yöneliktir. Bunun dışında kadının erkeği affettiğine ve tarafların barıştıklarına ilişkin bir delil ve olgu bulunmamaktadır. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.”
Cinsel Birliktelik Af Sayılır Mı?
Tarafların boşanma davasından sonra veya boşanmaya neden olarak gösterilen olaylardan sonra cinsel birliktelik yaşamaları boşanmada af sayılan hallerdendir. Bu durum tarafların evlilik birliğinin çekilebilir olduğunu gösterir. Dolayısıyla tarafların boşanma dava sürecinde cinsel birliktelik yaşamalarının ispatlanması durumunda bundan önceki olaylar affedilmiş sayılacak daha sonra boşanmaya gerekçe olabilecek bir olayın gerçekleşmediyse dava reddedilecektir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 14.10.2024 tarih 2023/10061 esas 2024/7313 sayılı kararı
”Davacı erkeğin 12/11/2018 tarihinde açtığı boşanma davasından 08/03/2019 tarihinde feragat ettiği, dolayısıyla davadan feragat ettiği tarihten önce gerçekleşen olayların af ve hoşgörü kapsamında kalması nedeniyle kusur belirlemesinde nazara alınamayacağı uyuşmazlık konusu olmayıp, benzer iddialarla eldeki davanın 03/12/2019 tarihinde açıldığı belirlenmiştir.
Mahkemece, kadın tarafından delil olarak sunulan 27/03/2020 tarihli tıbbi kayda göre 10 haftadan küçük gebeliğinin kürtaj ile sonuçlandığı, bu vakıaya karşı çıkmayan erkeğin bu işleme rızasının bulunduğu kanıtlanmadığı gerekçesiyle kadına bu vakıa kusur olarak yüklenerek boşanma kararı verilmiş ise de, davanın açılmasından sonra eşlerin cinsel birliktelik yaşayarak evlilik birliğini devam ettirmiş olmaları nedeniyle erkeğin öne sürdüğü tüm iddia ve olayların af ve hoşgörü kapsamında kalması nedeniyle kusur belirlemesinde nazara alınması ve kadının tam kusurlu bulunduğunun tespiti isabetsiz olup, netice itibariyle erkeğin boşanma davasının bu nedenlerle reddine karar verilmesi gerekir” şeklinde karar verilmiştir.
İlgili Makale: Zina Nedeniyle Boşanma Davası
Affeden Tarafın Dava Hakkı Yoktur TMK 161
Boşanma sürecinde af durumu gündeme geldiğinde affeden tarafın dava hakkı yoktur cümlesi sıklıkla kullanılmaktadır. İlgili düzenleme Türk Medeni Kanununun 161.maddesinde zina başlığında ” Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur. ” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre dava hakkı olan kişi durumu öğrenmesine rağmen evlilik birliğine devam etmesi ya da boşanmada af sayılan hallerden herhangi birini yapması durumunda dava hakkı bulunmayacak, açacağı boşanma davası reddedilecektir.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 19.11.2024 tarih 2024/1795 esas 2024/8791 sayılı kararı
”Taraflarca karşılıklı olarak açılan boşanma davalarının yapılan yargılaması neticesinde İlk Derece Mahkemesince, eşine fiziksel şiddet uygulayan erkeğin tam kusurlu olduğu gerekçesiyle asıl davanın evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine dayalı olarak kabulü ile tarafların boşanmalarına ve fer’îlerine, birleşen davanın ise reddine karar verilmiş, İlk Derece Mahkemesi kararı erkek vekilince temyiz edilmiş ve istinaf incelemesi yapan Bölge Adliye Mahkemesince davalı-karşı davacı erkeğin zina hukuki sebebine dayalı davasının kabulüne karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı-karşı davalı kadın vekili tarafından temyiz edilmiştir. “Eşlerden biri zina ederse diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
Somut olayda, tarafların en son erkeğin, kadını darp etmesi üzerine 20.03.2020 tarihinden itibaren ayrı yaşamaya başladıkları, kadının boşanma davası açması üzerine erkeğin karşı boşanma davası açtığı, erkeğin karşı dava dilekçesindeki beyanlarından 2020 yılının Ocak ayında eşinin telefonundaki mesajlardan eşinin zina eylemini öğrendiğini, eşine “eğer mesajları silmiş olsaydın ben hiçbirisini görmezdim sen de kendi ayıbınla yaşardın” dediğini beyan ettiği, zina eyleminden haberdar olmasına rağmen darp eyleminin gerçekleştiği tarihe kadar birlikte yaşamaya devam ettiği, bu durumda kadını affettiği, aksi yöndeki iddiaların ise ispatlanamadığı, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda eşine fiziksel şiddet uygulayan erkeğin tam kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan sebeplerle davalı-karşı davacı erkeğin zina hukuki sebebine dayalı davasının reddi gerekirken” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 08.11.2010 tarih 2010/19506 esas 2010/18684 sayılı kararı
”Dava münhasıran zina sebebine dayanmaktadır. Davacının, eşinin bir başka kadınla ilişkisine dair görüntü kayıtlarını ihtiva eden CD’yi dava tarihinden dört yıl önce elde ettiği, davacı hakkındaki şantaj suçuna ilişkin ceza mahkemesinin mahkumiyet kararından anlaşılmaktadır. Bu kasetin elde edilmesinden sonra tarafların evlilik birliği devam etmiştir. Davalının başka kadınla ilişkisinin devam ettiğine ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Bu olaya rağmen evlilik birliğinin devam etmiş olması, af niteliğindedir. Affeden tarafın da dava hakkı yoktur (TMK.md.161/3). Davalının zina eyleminin devam ettiğine ilişkin bir delil de bulunmadığına göre davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir” şeklinde karar verilmiştir.