Nafakanın kaldırılması veya azaltılması davası, mevcut nafaka yükümlülüğünün artık hukuki dayanağını yitirdiği veya gereklilik düzeyinin azaldığı iddiasına dayanır. Yazımızda nafakanın kaldırılması ve azaltılması süreci, nafakanın kaldırılması sebepleri, görevli ve yetkili mahkeme, dava sonunda yargılama masrafları ve karşı vekalet ücretinden sorumluluk, kararın hukuken sonuç oluşturabilmesi için kesinleşmesinin gerekip gerekmediği, davanın ne zaman açılabileceği, davanın ne kadar süreç alacağı gibi konularda ayrıntılı bilgiler vermeyi hedefliyoruz
Nafakanın kaldırılması veya azaltılması davası
Nafakanın kaldırılması veya azaltılması davası, nafaka yükümlüsünün ekonomik koşullarının değişmesi ya da nafaka alacaklısının ihtiyaçlarının ortadan kalkması gibi durumlarda başvurulan bir hukuk yoludur. Türk Medeni Kanunu’na göre nafaka; koşullar mevcut olduğu sürece devam eder, ancak bu koşulların önemli ölçüde değişmesi halinde taraflar nafaka miktarının yeniden değerlendirilmesini mahkemeden talep edebilecektir.
Türk Medeni Kanunun 176.maddesinde ‘’irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır.’’ şeklindeki düzenlemeyle nafakanın kendiliğinden kalkacağı durumlar ve mahkeme kararıyla kaldırılacağı veya azaltılacağı durumlar belirtilmiştir.
Nafakanın kaldırılması veya azaltılması davasında nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi veya ölümü nafakanın kendiliğinden kalkmasını sağlarken tarafların güncel ekonomik durumları, nafakanın devamını gerektiren koşulların değişmesi, nafaka alacaklısı tarafın ekonomik gelir elde etmesi, evlenmeden fiilen evli gibi yaşaması, haysiyetsiz yaşam sürmesi, nafaka borçlusunun maddi durumunda kötüleşme gibi durumlarda mahkeme tarafından mevcut duruma göre nafakanın kaldırılmasına veya azaltılmasına karar verilir.
Nafakanın kaldırılması veya azaltılması sebepleri
Türk Medeni Kanunu 176.maddesine göre nafaka bazı hallerde kendiliğinden bazı hallerde ise hakim kararıyla kaldırılır. Nafakanın kaldırılması veya azaltılması davasında sadece sebeplerin varlığı yeterli olmayıp mahkemede bu sebeplerin ispatlanması, sonradan ortaya çıkan tarafların ekonomik ve sosyal koşullarındaki anlamlı değişikliğin somut şekilde ortaya konması gerekmektedir.
Nafakanın kendiliğinden ortadan kalkacağı durumları yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası açısında ayrı değerlendirmek gerekir. Yoksulluk nafakası nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi veya taraflardan birinin ölümü durumlarında kendiliğinden ortadan kalkar. İştirak nafakası çocuğun 18 yaşına gelmesi ve çocuğun ölümü durumunda ortadan kalkar. Nafaka borçlusu söz konusu durumları öğrendiğinde bu durumları ispatlayan evrakları icra müdürlüğüne sunarak nafakanın kaldırılmasını sağlayabilir.
Nafakanın devamlılığı ve miktarının yeniden değerlendirilmesi tarafların ekonomik ve sosyal durumlarındaki değişikliklerle doğrudan bağlantılıdır. Nafakanın kaldırılması veya azaltılması sebepleri:
- Nafaka alan tarafın maddi durumunda olumlu değişiklikler yaşanması (gelir elde etmesi, miras kalması, yoksulluğun ortadan kalması)
- Nafaka yükümlüsünün mali durumunun kötüleşmesi
- Nafaka alan tarafın evlilik olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması
- Nafaka alan tarafın haysiyetsiz yaşam sürdürmesi
İlgili Makale : Kadın Evlenince Çocuğun Nafakası Kesilir Mi?
Nafakanın kaldırılması görevli ve yetkili mahkeme
Nafakanın kaldırılması davası açılmak istendiğinde en sık karşılaşılan sorunlardan biri, davanın hangi mahkemede açılması gerektiğinin bilinmemesidir. Nafakanın kaldırılması veya azaltılması davalarında görevli ve yetkili mahkemenin belirlenmesi, sürecin usulüne uygun yürütülmesi ve süreçte zaman kaybı yaşamamak açısından büyük öneme sahiptir. Nafakaya ilişkin uyuşmazlıklar aile hukuku kapsamında değerlendirilir ve tarafların ikametgahı yetkili mahkemenin belirlenmesinde temel ölçüttür.
Nafakanın kaldırılması veya azaltılması davalarında görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde asliye hukuk mahkemeleri aile mahkemesi sıfatıyla görevlidir. Yetkili mahkeme ise Türk Medeni Kanununun 177. maddesinde “Boşanmadan sonra açılacak nafaka davalarında, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.” düzenlemede açıkça belirtilmiştir.
Nafakanın kaldırılması davası kesinleşmesi gerekir mi?
Nafakanın kaldırılması veya azaltılması davalarında dava sonunda verilen kararın hemen mi yoksa kesinleştiği zaman mı sonuç oluşturacağı merak edilen konulardan bir diğeridir. Bu konu nafaka yükümlüsünün ödeme yükümlülüğü ve nafaka alacaklısın hakları bakımından önemlidir. Kararın kesinleşme şartına bağlı olup olmadığı, tarafların borç ve alacak dengesi açısından kritik bir belirleyici niteliğindedir.
Kesinleşmeden icraya konulamayacak kararlarla ilgili olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 367/2. maddesi gereğince aile ve şahsın hukukuna ilişkin ilamlar kesinleşmeden takip konusu edilemez ise de nafakaya ilişkin ilamların takibe konulabilmesi için kesinleşmeleri gerekmez.
Sonuç olarak nafakanın kaldırılması davasının kesinleşmesi gerekmez. Aleyhine karar verilen taraf mahkeme tarafından verilen kararı istinaf ederek üst mahkemeye taşıması durumunda karar kesinleşmeden hukuken sonuç doğuracaktır.
Nafakanın kaldırılması davası karşı vekalet ücreti
Nafakanın kaldırılması davasında karşı vekalet ücreti davanın kabulü veya reddedilmesi durumlarına göre taraflar arasında ortaya çıkan mali sonuçlardan biridir. Uygulamada davanın kabulü veya reddedilmesi durumunda karşı vekaletinden sorumluluk açısından kafa karışıklığı yaşanmamakla birlikte davanın kısmen kabul kısmen reddedilmesi halinde mahkeme tarafından karşı vekalet ücretinin karşı vekalet ücretinin nasıl hesaplanacağı ve hangi taraf üzerinde bırakılacağı merak edilen konulardandır.
Karşı vekalet ücretine ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 326’ya göre ”Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir. Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır. Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Nafaka davaları açısından nafaka miktarının takdiri hakime ait olduğundan iki tarafında kısmen haklı çıkması halinde yargılama giderlerinin taraflar arasında paylaştırılacağına ilişkin HMK’nun 326/2 maddesi nafaka davalarında uygulanmaz. Yani nafaka bağlanması veya nafaka artırım davasında reddedilen miktar için karşı vekalet ücretinden sorumluluk oluşmaz. Ancak nafakanın kaldırılması veya azaltılması davalarında HMK 326.madde uygulanarak davanın kısmen kabul edilmesi halinde, reddedilen kısım bakımından vekille temsil edilen taraf lehine vekalet ücretine hükmedilir.
Yargıtay 3.Hukuk Dairesi 17.11.2017 tarih 2017/15777 esas 2017/16106 sayılı kararında
”Yapılan bu açıklamalar ışığında yerleşen dairemiz uygulamasına göre; nafaka yükümlüsüne göre ekonomik yönden güçsüz olan nafaka alacaklısı tarafından açılan nafaka bağlanması veya bağlanan nafakanın değişen şartlar nedeniyle artırılması istemli davaların kısmen kabul edilmesi halinde, yargılama giderlerinin (ve bu giderlere dahil olan vekalet ücretinin) davalı tarafa yükletileceği, ayrıca davanın reddedilen kısmı nedeniyle davalı lehine yargılama giderine (ve vekalet ücretine ) hükmedilmeyeceği kabul edilmiştir.
Ancak, ekonomik yönden daha güçlü olan nafaka yükümlüsü tarafından nafaka alacaklısı aleyhine açılan nafakanın kaldırılması veya indirilmesi istemli davalarda ise, HMK’nun 326. maddesinin uygulanması gerekmektedir. Buna göre, mahkemece; nafaka yükümlüsü davacı tarafından, nafaka alacaklısı olan davalı aleyhine açılan davanın kısmen kabul edilmesi nedeniyle, reddedilen kısım yönünden vekille temsil edilen davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.” şeklinde karar verilmiştir.
Sonuç olarak nafakanın kaldırılması veya azaltılması davalarında davanın kısmen kabul edilmesi halinde reddedilen miktar üzerinden karşı vekalet ücretine hükmedilecektir. Bu nedenle dava sürecinin başında taleplerin ayrıntılı analiz edilmesi süreçte alanında uzman avukat desteği davanın sonunda meydana çıkabilecek karşı vekalet ücreti açısından maddi külfetlerin önlenmesine yardımcı olacaktır.
Nafakanın azaltılması davası ne zaman açılabilir?
Nafakanın azaltılması davası nafaka yükümlüsünün ekonomik koşullarında önemli değişiklik meydana gelmesi veya nafaka alacaklısının ihtiyaçlarının azalması, yoksulluğu ortadan kaldıracak şekilde gelir elde etmesi, yeniden evlenmesi, evlilik olmadan fiilen evliymiş gibi yaşaması veya haysiyetsiz yaşam sürmesi hallerinde açılabilir. Nafakanın azaltılması davalarında değişen koşulların önemli ve objektif kriterle ortaya konulması delillerle desteklenmesi gerekmektedir.
Türk Medeni Kanunu’na göre nafaka karar verilen tarihteki şartlar geçerliliğini koruduğu sürece devam eder, ancak tarafların şartlarında meydana gelen önemli ve sürekli değişikliklerin olması halinde mahkemeden yeniden değerlendirme istenebilir. Bu nedenle dava, koşullardaki değişikliğin ispatlanabildiği her zaman açılabilir. Nafakanın kaldırılması için gereken tüm şartlar gerçekleştiğinde ne kadar süre geçerse geçsin zamana bağlı olmaksızın dava açılabilir.
Sonuç olarak nafakanın azaltılması davası değişen koşullar ve haklı gerekçelerin varlığı halinde her zaman açılabilir. Nafakanın kaldırılması veya azaltılması davası için herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre bulunamamaktadır.
Nafakanın kaldırılması davası ne kadar sürer?
Nafakanın kaldırılması davasının ne kadar sürede sonuçlanacağı mahkemenin iş yoğunluğuna, delillerin toplanma hızına ve tarafların arasındaki uyuşmazlığa göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle davanın süresi mevcut durumun şartlarına göre şekillenir.
Uygulamada nafakanın kaldırılması davası yaklaşık 6 aydan 1,5 yıla kadar sürebilmektedir. Bu süre tarafların davaya katılımı, tanıkların dinlenmesi, SGK ve banka kayıtlarının incelenmesi, delillerin toplanması gibi aşamalar nedeniyle uzayabilmektedir. Nafakanın kaldırılması davası her ne kadar basit bir talep gibi görünse de uygulamada birkaç duruşma sürebilen ve belirli zaman gerektiren bir hukuki süreçtir.
Nafakanın kaldırılması veya azaltılması taleplerinin birlikte ileri sürülmesi
Nafakanın kaldırılması veya azaltılması taleplerin birlikte ileri sürülmesi nafaka borçlusunun dava sürecinde nafakanın kaldırılması talebinin reddedilmesi halinde mahkeme tarafında nafakanın azaltılması talebinin değerlendirilmesini sağlar. Nafakanın kaldırılması talebi nafakanın azaltılmasına göre koşullarda daha büyük değişikliğin gerçekleştiğinin ispatını gerektirdiğinden bu talebin kabul edilmemesi halinde azaltılması gerekip gerekmediği değerlendirilir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/3-1532 esas 2017/1465 sayılı kararı
”Somut olayda ise anlaşmalı boşanma davasında verilen aylık 2.000,00 TL nafakanın kaldırılması istenilmiş, mahkemece mevcut şartlar dikkate alınarak bir inceleme yapılmış, diğer bir anlatımla davacının 22.10.2012 tarihi itibariyle, davalının ise 05.06.2012 tarihi itibariyle ekonomik ve sosyal durumları tespit edilmiş, ancak boşanma kararının verildiği tarihteki ekonomik ve sosyal durumlar belirlenmemiş ve tarafların boşanma tarihi ile eldeki davanın açıldığı tarihteki mal varlıkları konusunda bir karşılaştırma yapılmamıştır.
O hâlde mahkemece yapılacak iş, anlaşmalı boşanma kararının verildiği 23.10.2009 tarihi itibariyle tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını belirlemek, belirlenen bu durumun nafakanın kaldırılması amacıyla açılan eldeki davada aldırılan ekonomik ve sosyal durumlar ile kıyaslamak, boşanma kararından sonra tarafların mal varlığında ve gelirinde bir değişiklik olup olmadığını detaylı şekilde araştırmak, değişiklik var ise, bunun kararlaştırılan nafaka miktarına ne ölçüde etkisi bulunduğunu tartışmak ve Özel Daire bozma kararında da değinildiği gibi başlangıçtaki denge gözetilmek suretiyle, bununla birlikte “çoğun içinde az da bulunur” kuralı gereği, nafakanın tamamen kaldırılması yerine, hakkaniyet ölçüsünde indirim yapılabileceği de gözetilerek, oluşacak sonuca göre bir karar vermek olmalıdır.” şeklinde karar verilmiştir.
Anlaşmalı boşanmada belirlenen nafakanın kaldırılması veya azaltılması
Anlaşmalı boşanma protokolü tarafların nafaka, velayet ve tazminat gibi konularda ortak karar vererek şekillendirdiği bir süreç olup mahkeme tarafından verilen kararla protokol bağlayıcı hale gelir. Ancak zamanla tarafların ekonomik ve sosyal koşullarında meydana gelen değişiklikler nafaka borçlusu açısından nafaka yükümlülüğünü sürdüremez hale getirebilir. Bu durumda anlaşmalı boşanmada kararlaştırılan nafakanın kaldırılması veya azaltılması talebiyle mahkemeye başvurmak mümkündür.
Nafakanın kaldırılması veya azaltılması davası açısında nafakanın anlaşmalı veya çekişmeli dava sonucunda verilmesi değişiklik oluşturmaz. Önemli olan nafaka borçlusunun veya alacaklısının durumunda olan değişikliğin nafakanın yeniden değerlendirilmesini gerektirir nitelikte olmasıdır.
Yargıtay anlaşmalı boşanmada belirlenen nafakanın kaldırılması veya azaltılması davasında talepte bulunan nafaka borçlusunun kendi kusuruyla ekonomik durumunda olumsuzluk meydana gelmesi veya sırf anlaşmalı boşanmak için yüksek nafaka miktarını kabul edip sonrasında nafakanın azaltılması veya kaldırılması davası açan tarafı dürüstlük kuralına aykırı bulmuştur.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2012/23522 esas 2013/1734 sayılı kararında
”Anlaşmalı boşanma sonrasında bir tarafın kendi kusuru nedeniyle maddi ya da manevi olarak bir zarara uğraması (semere alamaması) durumunda, bu durumun nafakanın kaldırılması için bir gerekçe oluşturmaz. Yani, boşanma sonrası eşlerden biri kendi hatasıyla maddi ya da başka bir türde bir yarar sağlayamaz hale gelmiş olsa bile, bu durum var olan nafaka yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.” şeklinde karar vermiştir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 13.01.2015 tarihli 2014/12407 esas 2015/438 sayılı kararında
”Somut olayda, taraflar arasında görülen anlaşmalı boşanma davasındaki protokolle davacı müşterek çocuk için davalıya aylık 1.800 TL iştirak nafakası ödemeyi kabul etmiştir. Sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü protokolle üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması ya da azaltılması yönünde talepte bulunması da iyiniyet, doğruluk-dürüstlük ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmaz. Çünkü kendi kusuru (basiretsizliği vb.) ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK.’nun 2. maddesinden yararlanması söz konusu olamaz.
Somut olayda, dava tarihi itibariyle de davacının ekonomik durumunda önemli ölçüde bir değişikliğin gerçekleştiği de kanıtlanmış değildir. Mahkemece söz konusu iştirak nafakasından indirim yapılmasını gerektirecek nitelikte davacının ekonomik durumunda değişiklik olup olmadığı tartışılmadan yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.” şeklinde karar vermiştir.
Nafakanın kaldırılması davası yargıtay kararları
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/10920 esas 2017/996 sayılı kararında
”Davalının yoksulluğunun ortadan kalktığının kabul edilebilmesi için; asgari ücret düzeyinin üzerinde gelirinin bulunması ve gelirinin devam etmesi gerekmektedir. Nafaka alacaklısı kadının eline geçen yetim aylığı miktarı, onu yoksulluktan kurtaracak mahiyette değildir. Davalının ölen babasından dolayı aldığı maaş nafakanın kaldırılmasına değil, azaltılmasına etki edecek olgulardandır.
O halde, mahkemece yapılacak iş; davanın açıldığı tarihteki tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilip, nafaka takdir edilirken taraflar arasında mevcut olan denge durumu da dikkate alınarak, davalının yoksulluğunun ortadan kalkmadığı, ancak ekonomik durumunda iyileşme olduğu kabul edilerek, nafakanın TMK’nın …. maddesinde vurgulan hakkaniyet ilkesi gereğince uygun bir miktarda indirilmesine karar vermek olmalıdır. Bu nedenle; mahkemece, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde yoksulluk nafakasının tümden kaldırılmasına karar verilmiş olması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 09/10/2017 tarih 2017/11957 esas 2017/13613 sayılı kararında
Somut olayda, davalının asgari ücret düzeyinde maaş aldığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yoksulluk nafakasının kaldırılması istemi azaltılması istemini de kapsadığından, maaş almasının ekonomik durumunda olumlu yönde değişiklik sayılarak yoksulluğu tamamen ortadan kalkmamış olan davalının yoksulluk nafakasının indirilmesinin düşünülmemesi isabetli bulunmamıştır. Öyle ise mahkemece, anılan ilke ve esaslar gözetilerek çoğun içinde azda bulunur” kuralı gereğince yoksulluk nafakasının tamamen kaldırılması yerine davacının gelir ve malvarlığı durumu ile davalının önceki ve şimdiki gelir ve malvarlığı durumu nazara alınarak, davalının asgari ücret düzeyinde gelire sahip olmasının, onun yoksulluk durumunu ortadan kaldırmadığı bu haliyle yoksulluk nafakasının indirilmesine karar verilmesi de olanaklı iken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 10.03.2014 tarihli 2013/19127 esas 2014/3680 sayılı kararında
”Somut olayda; davacının kolluk araştırmasına göre emekli polis memuru olduğu, 1.100 TL emekli maaşı aldığı evinin ve aracının olduğu tespit edilmiş; ancak davacının bu tespite itiraz ederek evinin olmadığı, eşi ile birlikte kirada oturduğu yönünde beyanda bulunulduğu; davalının ise, ev hanımı olduğu, üzerine kayıtlı evinin olduğu kızı ile birlikte oturduğu anlaşılmaktadır. Davalının eline geçen gelir miktarı, onu yoksulluktan kurtaracak mahiyette değildir. Davacının, emekli olması nedeniyle ekonomik durumundaki kötüleşme ise; nafakanın kaldırılmasına değil, artırılması veya azaltılmasına etki edecek olgulardandır.
O halde, mahkemece yapılacak iş; davacının, emekli olması nedeniyle aldığı maaş ve malvarlığının tereddüte mahal bırakmayacak şekilde tespit edildikten sonra; tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilip, nafaka takdir edilirken taraflar arasında mevcut olan denge durumu da dikkate alınarak, şartlar mevcutsa TMK’ nın 4. maddesinde vurgulan hakkaniyet ilkesi gereğince, nafakanın uygun bir miktarda indirilmesine karar vermek olmalıdır. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.’nun 428.maddesi gereğince bozulması” şeklinde karar verilmiştir.
Sıkça sorulan sorular
Nafakanın kaldırılması davası nerede açılır?
Nafakanın kaldırılması davası nafaka alacaklısının yerleşim yerindeki aile mahkemesinde açılır. Aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde asliye hukuk mahkemesi aile mahkemesi sıfatıyla davada görevlidir.
Nafakanın kaldırılması davası için arabuluculuk zorunlu mu?
Nafakanın kaldırılması davası zorunlu arabuluculuk kapsamındaki dava türlerinden değildir.
Nafakanın kaldırılması davasında zamanaşımı?
Nafakanın kaldırılması davasında zamanaşımı ve hak düşürücü süre bulunmamaktadır.
Nafakanın kaldırılması davası hangi durumlarda açılır?
Nafaka alacaklısı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi, nafaka borçlusu kişinin ekonomik durumunun kötüleşmesi, her iki tarafın ekonomik ve sosyal şartlarında değişiklik meydana gelmesi durumlarında açılır.

