Miras bırakan kişinin, ölümünden önce mallarını bazı mirasçılarından kaçırmak amacıyla devretmesi veya başkalarına bağışlaması, miras hukukunda en sık karşılaşılan uyuşmazlıklardan biridir. Uygulamada mirastan mal kaçırma olarak bilinen bu durum genellikle mirasçılar tarafından miras bırakanın vefatı sonrası bilinen mal varlığından daha az miras kalması halinde gündeme gelmektedir. Bu noktada mirasçılar tarafından mal kaçırma durumunun nasıl tespit edilebileceği merak edilen konuların başında gelmektedir. Yazımızda bu konuya ayrıntılarıyla yer verirken mirastan mal kaçırma davasının kimler tarafından kime karşı açılabileceğini, bu konuda görevli ve yetkili mahkeme, hangi durumların mirastan mal kaçırmaya girebileceğini, hangi durumların mirastan mal kaçırma olarak değerlendirilmediğini, zamanaşımı ve hak düşürücü süreler, muris muvazası ve tenkis davası hakkında bilgi sahibi olmanızı hedefliyoruz.
Mirastan mal kaçırma nasıl tespit edilir?
Mirastan mal kaçırma iddialarının en önemli aşaması, murisin sağlığında yaptığı işlemlerin ortaya çıkarılmasıdır. Bu noktada genellikle miras bırakan kişiyle sıkı ilişkileri bulunmayan mirasçılar, miras bırakanın ölümüyle mevcut olan mirası hakkında bilgi sahibi olmakta sağ iken olan mal varlığı, bu mal varlığına ilişkin yapılan işlemler, mal kaçırma kastıyla bir işlem yapılmışsa bu işlemin kime yapıldığı ve ne zaman yapıldığı ile ilgili gerekli araştırma yapmamakta ve hak kaybına uğramaktadırlar.
Miras bırakan kişi bazı durumlarda erkek çocuğa tanınan üstünlük, ikinci kez evlenmesi durumunda bu eşine malvarlığını devretmesi, ekonomik olarak iyi durumda olan mirasçılara karşı maddi olarak iyi durumda olmayan mirasçılarını korumak amacıyla devir, yakınında bulunan kişilerin baskısı ve aile içi ilişkiler gibi nedenle diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla muvazaalı devir yapabilmektedir.
Muris muvazaasında, miras bırakanın mirasçılarını aldatma ile onlardan mal kaçırma amacı bulunmaktadır. Miras bırakanın asıl gayesi, mirasçılarından biri veya üçüncü bir kişiye taşınmazını bağışlamak olmasına rağmen ilerde mirasçılarının tenkis davası açarak taşınmaz üzerindeki miras paylarını almalarını önlemek ve mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla bağışlama gayesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapma görüntüsü arkasında gizlemektedir. Miras bırakanın mirasçılarından biri veya üçüncü bir kişiyle yapmış olduğu görünürdeki işlem olan satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi, tarafların gerçek iradelerine uygun olmaması sebebiyle muvazaalı olduğu için geçersizdir. Taraflar arasındaki gizli sözleşme olan bağışlama sözleşmesi ise şekil şartlarına uygun olmaması nedeniyle geçersizdir.
Mirastan mal kaçırma nasıl tespit edilir sorusuna yanıt olarak mal kaçırma şüphesinin mevcut olduğu hallerde bunun tespit edilebilmesi için terekenin tespiti davası büyük bir rol oynar. Bu dava ile birlikte miras bırakanın ölüm anında sahip olduğu malvarlığı kapsamlı şekilde ortaya konurken ayrıca miras bırakan kişinin geçmişe yönelik yaptığı işlemlerin de araştırılması yapılarak mirastan mal kaçırmaya yönelik muvazaalı işlemler tespit edilmesi halinde daha sonra açılacak davalara dayanak oluşturur. Böylelikle muris muvazaası iddialarına konu olabilecek devirler, satışlar veya bağışlar açığa çıkarılarak mirasçıların hak kaybı önlenebilir.
Hangi durumlar mirastan mal kaçırmaya girer?
Miras bırakanın sağlığında yaptığı bazı tasarruflar, mirasçıların haklarını ortadan kaldırma amacı taşıyorsa mirastan mal kaçırma sayılır. Özellikle murisin bir taşınmazı ölünceye kadar bakma sözleşmesi, satış yoluyla veya ara malik kullanarak devretmesi gibi görünen ama gerçekte mirasçıların miras payını azaltmayı amaçlayan tasarrufları bu kapsamda değerlendirilebilir. Mirastan mal kaçırma olarak nitelendirilen durumlar:
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile mirastan mal kaçırma:
Miras bırakan tapuya kayıtlı bir taşınmazını mirasçılarından birine bağışlamak suretiyle devretmek isterken mirastan mal kaçırmak amacıyla ihtiyacı bulunmadığı halde muvazaalı ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle devredebilir. Burada miras bırakanın asıl amacı bağış yapmak ancak diğer mirasçıların bağış durumunda tenkis davası açmasını önlemek onlardan mal kaçırmak amacıyla işlem yapmaktadır.
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi yoluyla mirastan mal kaçırma halinde sözleşmenin yapıldığı tarihte miras bırakanın yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan malvarlığının değeri, devredilen malın tüm malvarlığına oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi durumlar araştırılarak muvazaanın varlığı tespit edilebilir.
Satış yoluyla mirastan mal kaçırma:
Uygulamada en sık karşılaştığımız muris muvazaası hali tapuya kayıtlı taşınmazın muvazaalı satım sözleşmesi yoluyla devredilmesidir. Görünürde yapılan işlem muvazaa nedeniyle geçersiz iken miras bırakanın gerçek iradesi olan bağışlama amacı bağışlama sözleşmesi de geçerlilik şartını taşımadığı için geçersizdir.
Satış yoluyla mirastan mal kaçırma halinde miras bırakanın ekonomik durumunun iyi olması, taşınmazı satma ihtiyacının bulunmaması, taşınmazın satış tarihindeki değeri ile sözleşmede gösterilen değer arasında fahiş bir fark olması, taşınmazı devralan kişinin satın alabilecek ekonomik güçte olmaması gibi durumlar değerlendirilerek söz konusu satış işlemini mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıp yapmadığı değerlendirilir.
Ara malik kullanılarak satış yoluyla mirastan mal kaçırma
Miras bırakan sağlığında ölümünden sonra ortaya çıkabilecek muris muvazaası iddialarını ortadan kaldıracağını düşünerek bazen satış sözleşmesini ara malik olarak nitelendirilen kişi ile yapar. Ara malik olan kişi taşınmazı devraldıktan sonra miras bırakanın gerçekte devretmek istediği üçüncü kişiye veya mirasçıya devreder.
Mirastan mal kaçırma durumunda muris muvazaası davası
Muris muvazaası davası, mirastan mal kaçırma amacıyla yapılan işlemlerin geçersizliğini ortaya koymak için açılır. Görünürde satış veya bakım sözleşmesi gibi gözüken bu işlemler, gerçekte bağış niteliğindedir ve mirasçıların miras hakkını ortadan kaldırma amacı taşır. İşte bu nedenle mirasçılar, muris muvazaası davası açarak taşınmazın yeniden terekeye kazandırılmasını talep edebilirler.
Muris muvazaası kavramı kanunda ayrı bir şekilde düzenlenmemiştir. Muris muvazaası kavramı hukukumuza 01.04.1974 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile girmiş, bu kararda bir işlemin, muris muvazaası olarak nitelendirilebilmesi için belirli şartların varlığını zorunlu tutmuştur. Buna göre muris muvazaasına ilişkin şu ilkeleri belirlemiştir;
”Miras bırakanın tapuya kayıtlı bir taşınmazının bulunması gerekmektedir. Miras bırakanın tasarrufta bulunurken mirasçılarından veya terekeden mal kaçırma amacı gütmesi gerekmektedir. Miras bırakanın, Tapu Sicil Memuru önünde tapuya kayıtlı taşınmaz malının satışına yönelik iradesini beyan etmesi gerekmektedir. Miras bırakanın görünürdeki iradesi olan satış sözleşmesi, TBK m. 19’a göre muvazaalı olduğundan dolayı geçersiz olacaktır. Gizli irade olan bağış sözleşmesi ise şekil şartlarından yoksun bulunması nedeniyle geçersiz sayılacaktır.”
Muris muvazaasının unsurları:
- Görünürdeki İşlem: Miras bırakan kişinin üçüncü kişi veya mirasçılarından biri mirasçılardan mal kaçırmak için yapmış oldukları işlemdir. Muris muvazaası davalarında en sık rastlanan mal kaçırma amacıyla yapılan işlemler satış ve ölünceye kadar bakma sözleşmeleridir.
- Muvazaa Anlaşması: Miras bırakan kişinin üçüncü kişi veya mirasçılarından biri ile görünürdeki işlem olan satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi şeklindeki işlemin aralarında sonuç oluşturmayacağı asıl işlemin gizli işlem olan bağış olduğuna yönelik anlaşmadır.
- Mirasçılardan Mal Kaçırma Amacı: Muris muvazaasının en önemli unsuru mirasçılardan mal kaçırma amacıdır. Bunun mevcut olmadığı durumlarda veya ispatlanamadığı hallerde muris muvazaası koşulları oluşmayacaktır.
- Gizli İşlem: Gizli işlem, miras bırakan kişi ile üçüncü kişi veya diğer mirasçılar arasında gerçekte yapmak istedikleri ancak başka bir işlemin arkasına gizledikleri işlemdir. Bu uygulamada genellikle bağış işlemidir.
Mirastan mal kaçırma davalarında görevli ve yetkili mahkeme
Mirastan mal kaçırma durumlarında açılacak muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davalarında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise davaya konu taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Birden fazla taşınmazın muvazaalı işleme konu olması halinde taşınmazlardan birinin bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.
Mirastan mal kaçırma durumunun ispatlanması halinde muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davası hükmü geçmişe etkili olarak hüküm ve sonuç oluşturur. Yani karar yenilik doğurucu nitelikte olmayıp açıklayıcı nitelik taşır. Mahkeme kararıyla birlikte tapuda yapılan görünürdeki işlem iptal edilerek işlem hiç yapılmamış gibi sayılarak mirasçılar dava konusu taşınmaz üzerinde payları oranında hak sahibi olurlar.
Mirastan mal kaçırma davası kaç yıl sürer?
Mirastan mal kaçırma durumuyla karşılaşan mirasçılar muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davası açma sürecine girdiklerinde merak edilen konuların başında bu davanın ne kadar süreceği gelmektedir. Bu davaların ne kadar sürede sonuçlanacağı davanın niteliğine, tarafların iddia ve itirazlarına, mahkemenin iş yüküne, tanık dinlenmesi, keşif yapılması ve bilirkişi incelemeleri gibi incelemelere göre değişiklik göstermektedir. Bu nedenle davanın süresi her somut olaya göre değişiklik göstereceğinde net bir zaman vermek mümkün olmasa da ortalama olarak 1,5-2 yıl sürmektedir. İlk derece mahkemesi tarafından verilen karara itiraz edilerek istinaf veya temyiz yoluna gidilmesi halinde süreç uzamasıyla karşı karşıya kalınacaktır.
Mirastan mal kaçırma davası kimlere açılabilir?
Muris muvazaası davası, miras bırakanın taşınmazlarını mirasçılarından mal kaçırma amacıyla yaptığı görünürdeki işlemlerin iptali için açılan davalardandır. Bu davanın kime karşı açılacağı, yapılan işlemin niteliğine ve taşınmazı devralan kişilerin durumuna göre belirlenmektedir.
Muris, tapulu taşınmazını muvazaalı bir işlemle devretmişse, davalı taraf görünürdeki işleme göre belirlenir. Örneğin işlem bir satış sözleşmesi şeklinde yapılmışsa dava alıcıya, ölünceye kadar bakma sözleşmesi şeklinde yapılmışsa dava bakım borçlusuna karşı açılır. Bunun yanında, taşınmazı sonradan devralan kişi, önceki temlikin muvazaalı olduğunu biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, kötü niyetli kabul edilerek davanın tarafı haline gelir. Böylece hem doğrudan devralan kişiler hem de kötü niyetli üçüncü kişiler muris muvazaası davasında sorumlu tutulabilir.
Sonuç olarak, muris muvazaasına dayalı davalar yalnızca taşınmazın ilk devralanına değil, onun mirasçılarına ve kötü niyetle taşınmazı devralan üçüncü kişilere de yöneltilebilir. Bu düzenleme, mirasçıların haklarını korumak ve muvazaalı işlemlerle mal kaçırılmasını önlemek amacıyla getirilmiştir.
Muris muvazaası davasını kimler açabilir?
Miras bırakanın, mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yaptığı muvazaalı işlemlere karşı açılan muris muvazaası davası, miras hukukunda en sık başvurulan dava türlerinden biridir. Bu davayı açma hakkı, mirastan payı zedelenen mirasçılara aittir. Dolayısıyla sadece saklı paylı mirasçılar değil, mirastan herhangi bir şekilde pay alacak olan tüm mirasçılar bu davayı açabilir. Davayı açabilmek için kişilerin muvazaalı işlemin yapıldığı tarihte mirasçı sıfatına sahip olması gerekmez. Sonradan ortaya çıkan mirasçı da dava açma hakkına sahiptir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 07.12.2012 tarihli 2012/11951 esas 2012/14683 sayılı kararında
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, muris muvazaası davalarında pay oranında tapu iptali-tescil isteğinde bulunulamıyacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, aslında bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de TMK.’nun 706.,TBK.’nun 237. ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa sebebiyle geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtilmelidir ki, miras bırakanın mirasçısından mal kaçırma amacıyla yaptığı temliki işlemler bakımından miras bırakanın iradesi ile mirasçıların yararının çatıştığı kuşkusuzdur. Bunun sonucu olarak da, her bir mirasçının kendi hakkı yönünden üçüncü kişi sıfatıyla miras payı oranında tapu iptali-tescil isteğinde bulunabilmesine olanak tanınmıştır.” şeklinde karar vermiştir.
Miras bırakan kişi sağ iken mallarını paylaştırdığı anlaşılırsa diğer mirasçılar ne yapabilir?
Miras bırakanın sağlığında mallarını paylaştırması, uygulamada sıkça karşılaşılan bir durumdur. Ancak bu paylaşımın adil olmaması, mirasçıların paylaşım konusunda bilgi sahibi olmaması ya da bazı mirasçıların haklarının zedelenmesi halinde, mirasçılar çeşitli hukuki yollara başvurabilir. Böyle bir durumda en çok gündeme gelen hukuki yollar muris muvazaası davası ve tenkis davasıdır.
Miras bırakan kişi sağ iken çeşitli nedenlerle miras bırakacağı malları mirasçıları arasında paylaştırma yoluna gidebilir. Ancak miras bırakanın sağlığında yaptığı işlemlere miras bırakan hayatta iken müdahale edemeyen mirasçıları öldükten sonra hak kaybına uğramaları halinde hukuki yollara başvurabilirler. Başvurulacak hukuki yol miras bırakan kişinin yaptığı işleme göre değişiklik gösterecektir.
Miras bırakanın tasarruf özgürlüğü Türk Medeni Kanununun 505.maddesinde ‘’Mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir. Bu mirasçılardan hiç biri yoksa, miras bırakan mirasının tamamında tasarruf edebilir.’ şeklinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla miras bırakanın tasarruf özgürlüğünün sınırını saklı paylı mirasçılarının payları belirleyecektir. Bu nedenle saklı paylı mirasçılar miras bırakan kişinin sağ iken saklı paylarını zedeleyen işlemleri için tenkis davası açabilecektir.
Miras bırakan kişinin sağ iken diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yaptığı satış işlemleri koşulların varlığı halinde muris muvazaasına konu olabilir. Yine miras bırakan kişinin sağlığında bağış yoluyla bazı mirasçıların haklarının ortadan kaldırdığı işlemler de tenkis veya denkleştirme hükümleri kapsamında dava konusu edilebilecektir.
Sonuç olarak miras bırakan kişinin sağ iken mallarını paylaştırdığı anlaşılırsa hak kaybına uğrayan diğer mirasçılar miras bırakanın sağlığından yaptığı işleme göre hukuki yollara başvurabileceklerdir. Bu noktada alanında uzman bir miras avukatından yardım alınması hak kaybına uğramamak için kritik öneme sahiptir.
Muris muvazaası olarak değerlendirilmeyen işlemler
Muris muvazaası, miras bırakanın malvarlığını mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yaptığı görünüşteki işlemleri ifade eder. Ancak uygulamada her taşınmaz tasarruf işlemi, mirasçıların iddiasına rağmen muris muvazaası olarak kabul edilmez. Mirastan mal kaçırma olarak değerlendirilmeyen işlemler:
- Miras bırakan kişi kendisine normal bakımı aşacak şekilde bakan bir kimseye minnet borcunun karşılığı olarak bir devir yapması durumunda bu durum mal kaçırma olarak nitelendirilmez. Bu durumda taşınmazın devri karşılığında bir ivaz verilmiş olur. Yani mevcut durumun özelliğine göre bu durum muris muvazaası olarak değerlendirilmeyebilir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 16.06.2010 tarih 2010/1-295 esas 2010/333 sayılı kararında
”Her ne kadar taşınmazın akitteki bedeli ile gerçek değeri arasındaki fark bulunsa da, salt tapuda gösterilen değer ile gerçek değer arasındaki nispetsizliğin muvazaanın varlığına yeter delil sayılamayacağı, kaldı ki, ölene kadar taşınmazda oturmaya devam etmesi ve davalının kendisine sağladığı bakım ve desteğin yarattığı minnet duygusu dikkate alındığında, satışın gerçek değer üzerinden yapılmamasının mal kaçırma amacıyla hareket edildiği anlamını doğurmayacağı sonuç ve kanaatine varılmaktadır.
Diğer taraftan; evladın elverdiğince ebeveynine bakıp yardım etmesi ahlaki bir görev ise de, görev sınırının aşıldığı, ana babanın normal bakımının ötesinde ihtimama muhtaç olduğu durumlarda evladın hizmetine karşılık bir şey istemesi ve sunulan aşırı hizmetin semen olarak değerlendirilmesi gerektiği, hukuka uygun düşeceğinden, böyle bir durumda temlikin ivazlı olduğu kabul edilmelidir. O halde, taraflar arasındaki pay devri isteminde, muris muvazaasının olmazsa olmaz unsurlarından “gizli sözleşme” unsuru bulunmadığından işlemin gerçekten satış olduğunun kabulü gerekir” şeklinde karar vermiştir.
- Muris muvazaasının en önemli şartı mirastan mal kaçırma amacıyla işlem yapılmasıdır. Miras bırakan taşınmazları üzerindeki tasarruf işlemlerini mirasçılar arasında paylaştırma amacıyla yapması halinde bu işlem muris muvazaası olarak değerlendirilmez.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 01.05.2010 tarih 2010/1027 esas 2010/3706 sayılı kararında
”Davalıların savunmasından da anlaşıldığı üzere, çekişmeli taşınmazların temliki konusunda bir bedel ödenmediği sabittir. Gerçekten de miras bırakanın dışarıda mirasçı bırakmaksızın tüm mirasçılarına sağlığında mal varlığını paylaştırmak amacıyla mali yönden yardım etmesi ve onlara da mal vermesi olanaklıdır. Böylesi bir durumda mal kaçırma kastının varlığından söz edilemez. Oysa, miras bırakan F. S.’nın kendisinden iki yıl sonra ölen eşi m.’e her hangi bir mal vermediği dosya kapsamı ile sabittir. Öyleyse, murisin denkleştirme amaçlı olduğu söylenemez.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 08.07.2020 tarih 2016/3340 esas 2020/3624 sayılı kararında
“Somut olayda, dosya içeriği, toplanan deliller ve özellikle tanık beyanlarından; mirasbırakan tarafından tüm mirasçıları kapsayan bir paylaştırma yapılmadığı ancak, mirasbırakanın davacı çocuklarından mal kaçırmasını gerektiren bir nedenin varlığı ortaya konulamadığı, ancak getirtilen kayıtlardan ve Uyap sisteminden temin edilen verilerden mirasbırakanın ölümü ile geriye mirasçılarına oniki parça daha taşınmaz bıraktığı, mirasbırakan mal kaçırma kastı ile hareket etseydi terekesindeki taşınmazları da davalıya temlik edebileceği sonucuna varılmaktadır. ” şeklinde karar verilmiştir.
- Yargıtay taşınır malların muris muvazaasına konu olamayacağına ilişkin pek çok kararı bulunmaktadır. Taşınır malların elden bağışlamasına ilişkin herhangi bir şekil şartının bulunmadığından gizli işlemin şekle aykırılığının ileri sürülmesi mümkün olmadığından muvazaaya başvurulamayacaktır.
- Miras bırakan kişinin sağlığında aslında borçlu olmamasına rağmen mirastan mal kaçırma amacıyla mirasçılardan biri veya üçüncü kişi adına borç senedi düzenlemesi halinde muris muvazaası iddiası ileri sürülemez. Murisin muvazaalı şekilde düzenlediği borç senedi geçersizdir ve buradaki muvazaa, mutlak muvazaa niteliğindedir muris muvazaası nispi muvazaa niteliğindedir.
- Miras bırakan kişi bazen kadastro tespiti sırasında diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla taşınmazı mirasçılardan biri üzerine kayıt ettirmesi uygulamada sıkça karşımıza çıkan durumlardan biridir. Burada miras bırakan aslında bu taşınmazı bu mirasçıya bağışlamak istese de bunun yerine bağış işlemi yapmadan kadastroda bu kişi üzerine kayıt ettirme yolunu seçebilir. Bu durumda muris muvazaası davası olarak değerlendirmeyip bu durumdan zarar gören mirasçılar tapu iptali ve tescili davası açabilirler.
- Muvazaaya konu malvarlığı eğer muris tarafından değil bir başka üçüncü kişi tarafından satılmışsa yani satış işlemi üçüncü kişi ile miras bırakanın danışıklı işlem yaptığı kişi arasında yapılmışsa taşınmazın parası miras bırakan tarafından ödense dahi muris muvazaası olduğu kabul edilmemektedir.
- Muris muvazaası iddiasının öne sürülebilmesi için miras bırakan kişinin üzerine kayıtlı bir taşınmazın mal kaçırma amacıyla mirasçılardan birine veya 3.kişiye devri gerekmektedir. Dolayısıyla miras bırakan tarafından para verilip bu parayla mirasçılardan birinin taşınmaz satın alması durumunda muris muvazaasının koşulları oluşmaz.
- Miras bırakan kişinin taşınmazı bağış yoluyla mirasçılardan birine devretmesi halinde muris muvazaası davası koşulları oluşmaz, bu duruma karşı mevcut durumun koşullarına mirasta tenkis veya denkleştirme davaları açılabilecektir.
- Miras bırakan kişi taşınmaz hakkında ipotek, intifa hakkı veya uzun süreli kira sözleşmesi yapmış ve bu sözleşmeleri de tapuya şerh vermişse lehine ipotek veya kira sözleşmesi şerhi verilen kişiler aleyhine muris muvazaası koşulları oluşmaz. Muris muvazaası koşullarının oluşabilmesi için mülkiyetin devri şeklinde bir işlem yapılması gereklidir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 09.07.2003 tarihli 2003/1-458 esas 2003/470 sayılı kararı
”Muris muvazaası olgusunu etraflı olarak tanımlayıp, koşullarına açıklık getiren, 1.4.1974 gün 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının, mülkiyetin nakline ilişkin temliki işlemleri kapsamına alıp, belli bir kişi yararına sınırlı bir süre için tesis edilen intifa hakkını içermediğinde hiçbir kuşku ve duraksama bulunmamaktadır. Bu bağlamda, içtihadı birleştirme kararlarının içerik ve kapsamının kıyas ve yorum yoluyla genişletilmesine olanak bulunmadığının da vurgulanması gerekir. O halde Özel Dairenin, intifa tesisine ilişkin miras bırakan işleminin 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında bulunmadığına ilişkin saptama ve bozma kararı yasaya uygun bulunmaktadır.” şeklinde karar vermiştir.
Muris muvazaası ve tenkis arasındaki farklar
Miras bırakanın yaptığı işlemlere karşı açılabilecek davalar arasında muris muvazaası ve tenkis davası en çok karıştırılan iki yoldur. Her ikisi de mirasçıların haklarını korumaya yönelik olsa da, dayandıkları hukuki sebepler ve sonuçları birbirinden farklıdır.
Mirasbırakanın tasarruf özgürlüğü Türk Medeni Kanununun 514.maddesinde ‘’Mirasbırakan, tasarruf özgürlüğünün sınırları içinde, malvarlığının tamamında veya bir kısmında vasiyetname ya da miras sözleşmesiyle tasarrufta bulunabilir. Mirasbırakanın üzerinde tasarruf etmediği kısım yasal mirasçılarına kalır.’’ şeklinde düzenlenmiştir. Miras bırakanın tasarruf özgürlüğünün sınırını saklı paylı mirasçılarının payları belirleyecektir. Türk Medeni Kanununun 505.maddesinde ‘’Mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir. Bu mirasçılardan hiç biri yoksa, miras bırakan mirasının tamamında tasarruf edebilir.’’ şeklinde düzenlenmiştir.
Miras bırakan kişinin geçerli bir işlemle saklı paylı mirasçılarının miras payını azaltacak şekilde tasarruf işlemlerinde bulunması halinde açılacak dava tenkis davası olurken, miras bırakan kişinin muvazaalı şekilde tasarrufta bulunması halinde işlemin tamamen geçersiz olduğunun iddia edilmesi gerekir ve bu durumda muris muvazaası nedeniyle tapu iptal davası açılır. Her iki davanın terditli şekilde açılmasında hukuken bir engel bulunmamaktadır.
Muris muvazaası ve tenkis davası açısında davayı açabilecek kişiler bakımından fark bulunup tenkis davası sadece saklı paylı mirasçılar tarafından açılabilirken muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davası tüm mirasçılar tarafından açılabilmektedir. Tenkis davasında davayı açan kişi saklı pay oranında tasarrufun iptalini veya bedelin tahsil edilmesini isteyebilirken muris muvazaası nedeniyle açılacak davadan işlemin tamamen geçersiz olduğu ileri sürülerek iptal talep edilir.
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalar sonucunda verilen kararlar yenilik doğurucu değil açıklayıcı nitelik taşımakta olup, miras bırakanın ölüm tarihi itibariyle hüküm ve sonuçlarını doğurur. Tenkis davası yenilik doğurucu bir davadır. Miras bırakan tarafından mirasçılara ait saklı payların zedelenmesi neticesinde gündeme gelir.
Muris muvazaası nedeniyle tapu iptal tescil davasında zamanaşımı ve hak düşürücü süreler bulunmamaktadır. Ancak tenkis davası Türk Medeni Kanunu madde 571 düzenlemeye göre saklı pay sahibi mirasçılar haklarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl içerisinde ve her halde vasiyetnamenin veya mirasın açılması tarihinden itibaren 10 yıl içerisinde davayı açmalıdırlar.
Görüldüğü üzere muris muvazaası ve tenkis davaları arasında gerek dayandıkları hukuki sebep gerekse sonuçları bakımından önemli farklar bulunmaktadır. Muris muvazaasında süre sınırlaması yokken, tenkis davası belirli sürelerde açılmak zorundadır. Dolayısıyla bu iki dava arasındaki farkları bilmek, mirasçıların hak kaybına uğramaması açısından büyük önem taşır.
Muris muvazaası ve tenkis birlikte açılabilir mi?
Miras bırakanın, mirasçılarının saklı paylarını zedeleyecek veya mirastan mal kaçıracak şekilde yaptığı işlemler, miras hukuku açısından farklı hukuki yollara başvurulmasına neden olabilir. Bunların başında muris muvazaası davası ve tenkis davası gelmektedir.
Uygulamada mirasçılar, çoğu zaman miras bırakanın yaptığı işlemin mirastan mal kaçırma amacıyla yapıldığını düşünüyorlarsa muris muvazaası nedeniyle tapu iptal tescil davası açmaktadırlar. Ancak mahkeme tarafından bunun kabul edilmeme ihtimaline karşı yasal mirasçı sıfatına sahiplerse ve yapılan işlem saklı paylarını ihlal etmişse tenkis davası açabilirler. Muris muvazaası ve tenkis davası birlikte açılabilir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 12.06.2013 tarih 2013/725 esas 2013/9789 sayılı kararı
Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre, miras bırakanın, çekişmeli 1874 ada 2, 743 ada 1 ve 2, 453 ada 122 parsel sayılı taşınmazları ile 241 ada 14 sayılı parseldeki 1, 2 ve 4 nolu bağımsız bölümleri 19.12.2005 tarihinde, vekil aracılığı ile davalıya bağışladığı. Davacının miras bırakanın 19.12.2005 tarihli bağışlamasında amacının mal kaçırmak olduğunu, işlemin murisin yatalak olduğu dönemde muvazaalı olarak gerçekleştirildiğini ileri sürerek, bağış işleminin iptali ile muris H.A.. adına tesciline, aksi takdirde tenkise karar verilmesini talep ettiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, miras bırakan tarafından çekişmeli taşınmazların bağış yoluyla davalıya temlik edildiği gözetildiğinde, geçerli işlemlerden olan bağış işleminde 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmadığından, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteği yönünden davanını reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının, bu yöne ilişkin temyiz itirazı yerinde değildir, reddine
Ancak, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğiyle eldeki davanın terditli olarak açıldığı belirlendiğine ve davacının terditli isteği olan tenkis isteği yönünden de dava kabul edildiğine göre, artık, tapu iptal ve tescil isteğinin reddedilmiş olması nedeniyle davacının davasında haksız olduğu söylenemeyeceğinden, mahkemece, davalı taraf lehine 31.651,08.-TL nispi vekalet ücretine hükmedilmiş olması doğru değildir.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 18.03.2014 tarih 2013/21779 esas 2014/5820 sayılı kararı
”Somut olaya gelince; davacılar dava dilekçelerinde, mirasbırakan tarafından davalıya yapılan satış işlemlerinin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, öncelikle muris muvazaası nedeniyle taşınmazların tapusunun miras payları oranında iptali ile adlarına tesciline olmazsa tenkisine karar verilmesi istemiyle terditli dava açmışlar ancak, mahkemece muris muvazaası nedeniyle açılan dava hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmeksizin, terditli isteklerden tenkis istemi yönünden hüküm kurulmuştur.
Hâl böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde toplanılan tüm deliller değerlendirilmek suretiyle öncelikle iptal-tescil isteği bakımından bir karar verilmesi gerekirken terditli isteklerden muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil istemi yönünden olumlu veya olumsuz bir karar verilmeksizin tenkis istemi yönünden hüküm kurularak neticeye gidilmiş olması doğru değildir.” şeklinde karar verilmiştir.
Mirastan mal kaçırma davasında zamanaşımı ve hak düşürücü süre
Mirastan mal kaçırma davaları, uygulamada en sık görülen miras uyuşmazlıklarının başında gelir. Miras bırakanın muvazaalı işlemlerle mallarını bazı mirasçılardan kaçırmak amacıyla devretmesi halinde mirasçılar bu işlemlerin iptali için dava açabilirler. Ancak bu noktada en çok merak edilen husus muvazaalı işlemi sonradan fark eden mirasçılar açısından davanın zamanaşımına tabi olup olmadığı ve hak düşürücü süre bulunup bulunmadığıdır.
Mirastan mal kaçırma nedeniyle açılan muris muvazaasına dayalı davalarda zamanaşımı ve hak düşürücü süreler bulunmamaktadır. Muvazaalı olan işlemin iptali herhangi bir süreye bağlı olmadan açılabilmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/1-2302 esas 2015/1313 sayılı kararında
”Somut uyuşmazlıkta, muris Yusuf B. davalı kızı S. Güzel ile 23.08.1974 tarihinde, davalı damadı A. Güzel ile 21.08.1975 tarihinde dava konusu edilen satış suretiyle temlikleri gerçekleştirmiş, 20.03.1976 tarihinde ise vefat etmiştir. Dava murisin ölümünden 33 yıl geçtikten sonra açılmıştır.
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda zamanaşımının söz konusu olmadığı, işlemin muvazaalı olması durumunda üzerinden bir zaman geçmesi halinde geçerli hale gelmeyeceği ve herhangi bir süreye bağlı olmaksızın her zaman açılabileceği kuşkusuzdur. Bu nedenle muris muvazaasına dayalı olarak dava açılmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde değerlendirilmesi mümkün değildir.” şeklinde karar verilmiştir.
Sonuç olarak mirastan mal kaçırma davasında zamanaşımı ve hak düşürücü süreler bulunmamaktadır. Yani mirastan mal kaçırma iddiası, miras bırakanın ölümünden sonra her zaman ileri sürülebilir ve dava açılabilir.
Mirastan mal kaçırma davası yargıtay kararları
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 08.03.2022 tarih 2021/6928 esas 2022/1878 sayılı kararında
İlk Derece Mahkemesince, tanıkların taşınmaz devrinin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığına ilişkin bir beyanlarının bulunmaması ve diğer beyanları ile dosya kapsamındaki tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; murisin hissesini kumar düşkünlüğü nedeniyle sattığı, satışın mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve bedelsiz olduğunun ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, verilen karara karşı istinaf talebinde bulunulması üzerine, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, davada dayanılan hukuki sebebin taraf muvazaası olduğu, davacıların murise teban eldeki davayı açtıkları, ancak iddialarını yazılı delille ispatlayamadıkları, yemin deliline de dayanmadıkları,
İlk Derece Mahkemesinin davanın muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davası olduğu yönündeki nitelendirmesi ile, bu nitelendirmeye yönelik olarak dava konusu temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve bedelsiz olarak yapıldığı iddiasının ispatlanamadığı yönündeki gerekçesi yerinde olmamakla birlikte, ispatlanmayan davanın reddine dair kararı sonucu itibariyle yerinde olup, davacılar vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı, bununla birlikte İlk Derece Mahkemesince kurulan davanın reddine ilişkin hükmün gerekçesinde hata edilmiş olması nedeniyle istinaf başvurusunun bu yönden kabulü ile,
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 30.10.2013 tarih 2013/13405 esas 2013/14881 sayılı kararında
Davacı, davalı adına kayıtlı iki adet taşınmazın miras bırakanı tarafından muvazaalı biçimde davalıya devredildiğini, bu işlemden ötürü muris muvazaası hukuksal nedenine dayanarak davalı aleyhine açtığı davanın halen derdest olduğunu ileri sürmüş ve miras bırakanın ölümünden itibaren ecrimisile karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, dava tarihi itibariyle davacının hak sahibi bulunmadığı belirtilerek hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalar sonucunda verilen kararlar yenilik doğurucu değil açıklayıcı nitelik taşımakta olup, miras bırakanın ölüm tarihi itibariyle hüküm ve sonuçlarını doğurur.
Hal böyle olunca, davacının açtığı muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davanın sonucunun beklenmesi ve ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 30.01.2008 tarih 2007/10585 esas 2008/984 sayılı kararı
Muris muvazaası iddiasına gelince; dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakanın Alanya’nın varlıklı kişilerinden olup taşınmaz satmasını gerektiren geçerli bir sebebinin bulunmadığı; taşınmazdaki otel inşaatı ile önceleri davacıların babası A…’nin ilgilendiği, ölümünden sonra davalı M…..’in ilgilenmeye devam ettiği, adı geçen davalının kurucu ortağı ve yetkili müdürü bulunduğu diğer davalı M…. Ltd. Şti.nin ana sözleşmesinin 21.10.1996’da düzenlendiği ve 30.10.1996’da Alanya Ticaret Ve Sanayi Odası’na kaydedildiği, çekişmeli taşınmazın da 14.11.1996’da gerçek değerinin çok altında bir bedel gösterilmek suretiyle anılan şirkete devrinin sağlandığı anlaşılmaktadır.
Belirtilen olgular tüm delillerle birlikte değerlendirildiğinde, taşınmaz temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla bedelsiz ve muvazaalı biçimde gerçekleştirildiği sonucuna varılmaktadır. Nitekim, miras bırakanın eşi Hayriye’nin tanık sıfatıyla verdiği samimi beyanında da bu olgu doğrulanmıştır. Hal böyle olunca, muris muvazaası yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 11.09.2014 tarih 2014/12665 esas 2014/14001 sayılı kararında
Somut olaya gelince; murisin 1927 doğumlu olup, uzun zamandır davacı eşiyle ayrı yaşadıkları, yalnız ve 2004 yılından beri felçli olan murisin bakıma muhtaç olup, bakımının davalı oğlu Rıdvan ve diğer davalı Mükkerrem tarafından yapıldığı, öte yandan, davalı Mükkerrem’in dava konusu 3 nolu bağımsız bölüm bakımından bankadan kredi temin etmek suretiyle satış bedelini murise ödediğini savunduğu ve bu yönde banka dekontları ibraz ettiği görülmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (HGK.’nun 29.4.2009 gün 2009/1-130 S.K.) Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın dava konusu 2 nolu bağımsız bölümü temlikinde gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, kendisi ile ilgilenen, bakımını yapan oğlu Rıdvan’a bakılmasından duyduğu minnet sonucu devri yaptığının kabulü gerekir. Diğer taraftan, akitte gösterilen bedel ile gerçek bedel arasında fahiş fark var ise de, bu hususun tek başına muvazaanın kanıtı sayılamayacağı da açıktır. Öte yandan, davalı Mükerrem yönünden ise, bankadan kredi alınmak suretiyle 3 nolu bağımsız bölümün bedelinin murise ödendiği, ayrıca davalı Mükkerrem’in oğlunun dedesi olan murisin bakımınada diğer davalı Rıdvan’a yardım ettiği, murisin yıllar önce oğlundan boşanan davalı Mükkerrem’e bedelsiz devir yapmış olmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Ayrıca, her ne kadar bir kısım tanıklar murisin hukuki ehliyete haiz olmadığı yönünde beyanlarda bulunmuşlarsa da, davacının ehliyetsizlik iddiasıyla açtığı bir dava bulunmadığı gibi, daha önce murise vasi tayini için açılan Karabük Sulh Hukuk Mahkemesinin 2005/513 esas, 2005/834 karar sayılı dosyasında alınan Karabük Devlet Hastanesinin 23.11.2005 tarihli sağlık kurulu raporu ile mirasbırakan Y. E.’ın vasi tayinini gerektirir bir akıl hastalığının bulunmadığı belirtildiğine göre aksi yöndeki tanık beyanlarına itibar edilemeyeceği de açıktır.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 01.07.2010 tarihli 2010/5906 esas 2010/7814 sayılı kararı
”Miras bırakanın diğer çocukları ile bir ihtilafı, dargınlığı olmadığı, mal satmaya ihtiyacının da bulunmadığı, ancak taşınmazda kadastro suretiyle 2/4 paya sahip olan davalının eşi İsmail’in taşınmaz üzerindeki binayı yaptırdığı, bu harcamaların karşılığı olarak da çekişmeli bölümün İsmail’e verildiği, dolayısıyla maddi vakıalar yukardaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanların mal kaçırma amacını taşımadıkları sonucuna varılmaktadır.” şeklinde karar verilmiştir.